Hakk'ı İstersen Yürü İnsan'a Bak

SAİT VE ŞAKİ

 

SAİT VE ŞAKİ

 

Resulullah Efendimiz,bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: "Sait olan ana rahminde de saittir, bu alemden sait olarak gider.Şaki olan ana rahminde de şakidir,bu alemden şaki olarak gider." Onun için sait,şaki olmaz.Bu alemde sait gibi görünen kimse,ana rahminde şaki ise, sait gibi görünse de şaki olarak bu alemi terkeder.Bu yüzden sait ve şaki olma, görüntülerinin getirdikleri neticelerdir. (Essaidü saidün fi batni ümmihi veşşakıyyun fi batnı ümmihi).

Bu son sait ve şaki görüntülerimiz,evvelki görüntülerimizin neticesi olduğuna göre,ilk görüntülerimiz, yani Allah'ın ilmi zatındaki görüntülerimizin görünmesi,kendi isteğimizle mi meydana geliyor? Yoksa,Allah'ın zatında görünmemize bir sebep var mıydı? Asıl,önemli olan bir nokta da budur.

Cenabı Allah, kendi zatında bütün sıfatlarıyla mevcut iken,ilmiyle zatının kemal bulamsı için, ne iktiza ettiğini bildiğinden, "Meyli Zati" cemal ve celal sıfatlarını kabul etti. Cemali, sait istidatları,celali de,şaki istidatları meydana getirmiş oluyor.Şu halde,hadisi şerifte bahsedilen ana rahminden murat,Allah'ın zatı olmuş oluyor.Ana rahminde sait ve şaki yani iyi veya kötü olmalarının sebepleri de, "Meyli Zati" olan cemal ve celalin getirdikleri neticedir.

Madem ki hal böyle,kişilerin istidatları Allah'ın cemal ve celalinin getirdikleri netice idi, kişilerin,istidatlarından dolayı sorumlu tutulmalarının sebebi ne olabilir?

Şeytan da, Adem'e secde etmediğinden dolayı lanetlendi. Fakat, kendisini haklı çıkarmak için dedi ki: Yarabbi,bana Adem'e secde etme istidadını vermedin, eğer verseydin secde ederdim. Bu nedenle ben sorumlu değilim.Bunun üzerine Allah'u Teala: Ey melun,ben senin Adem'e secde etmeyeceğini bildiğim için,o istidadı vermedim dedi.Ayeti Kerimede şöyle buyuruluyor: "Allah işlediğinden sorulmaz,lakin onlar sorulurlar." Bu itibarla,bir işi kul işlerse elbette sorulacaktır.Fakat kul,hadisi şerifte buyrulduğu gibi: "Lahavle vela kuvvete illa billah" sırrına mazhar olursa,sana ibadet etmeye takatim,kuvvetim yok,kuvvet ve kudret ancak senindir der.İşte buna bir delil daha, "Siz katletmediniz Allah katletti." Kuvvet ve kudret Allah'ın olduğu için,bütün işleri kulun elinden işleyen Allah olmuş oluyor.Bunun hakikati budur.

"Size iyi bir tecelli erişirse Hak'tan, kötü bir tecelli erişirse nefsinizdendir" ayeti kerimesine uymamız şeriata edebendir. Buraya kadar anlatılan bütün çetin mevzuların anlaşılması, ancak tevhid ile mümkün olacaktır.Kim tevhidi tam manasıyla idrak ederse, sorumluluktan kurtulur.Tevhide süluk etmeyen de,şeytan gibi kendini sorumluluktan kurtaramaz.Cenabı Allah cümlemizi tevhidi kolaylıkla idrak eden kullarından eylesin.(AMİN)

Şimdi dedik ki,Cenabı Hak cümlemizi tevhidi kolaylıkla idrak eden kullarından eylesin. Peki bu kolaylık nasıl olmalıdır? Cenabı Hak Teala Hazretleri,bir ayeti kerimesinde öyle buyuruyor: "Her güçlüğün yanında bir kolaylık vardır.Tahkik her güçlüğün yanında bir kolaylık vardır." Kolaylık iki defa tekrar ediliyor.Bu kolaylık nasıl olabilir? İnsan,tevhide süluk etmiş olsa dahi,tam teslimiyetle yola girmemişse güçlükler kolaylanmaz.Tam teslimiyet nasıl olmalıdır? Yolun getirdiği vazifeleri aynen uygulamakla olacaktır.Yunus'un bir deyimi vardır.

 

Şeriat tarikat yoldur varana

Hakikat marifet ondan içeri

 

Güçlüklerin kolaylanması için,bir insan evvela şer'i emirlere uyacak.Şeriatın emirleri herkese malum olduğu üzere oruç, namaz, hac, zekat, kelimeyi şahadettir.Süluk erbabı da, evvela emirlere uyup,yasaklarından kaçınacaktır.Netice itibariyle,Allah'ın emir ve yasaklarını kabul edip, tarikata süluk edecektir.

Tarikat yol demektir.Bu yol da,bizi bir yerden bir yere götürmek için vasıtadır. Fakat, Hak yolcularının yolu,kendisinden kendisinedir.Çünkü Cenabı Allah,Kur'anı Keriminde buyuruyor: "Biz size şah damarınızdan daha yakınız." Peki,bize bizden yakın olanı bulmak için yola hacet nedir? İnsanın kendisinden kendisine sefer etmesi lazımdır.Fakat,bu yolculuk maddi değil manevidir.Bu manevi yola,seyri süluk denir ve bir mürşidi kamilin terbiyesi ile olur.

Salik, mürşide biat edince, mürşit saliki alemi tabiattan alemi nefse,alemi nefisten alemi ruha sefer ettirir. Alemi tabiattan alemi nefse yolculuk,emir ve yasaklarla başlar.Alemi nefisten de, alemi ruha yolculuk,tarikatla başlar.Tarikat yol demiştik.Bu yol ise ilimdir.Yani alemi nefis olan şeriattan,ilim yoluyla ruha varacağız.Bu ruh da makamı hakikattır. Yunus'un bir beyti vardır:

 

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Çün kendini bilmezsin

Bu nasıl okumaktır

 

Burada ilim ne imiş? Kendini bilmekmiş.Resulullah Efendimiz hadisi şeriflerinde buyuruyorlar: "Men arefe nefsehu fekad arefe rabbehu" Kim nefsini bildi,Rabbını bildi demektir. Kişi kendini ve Rabbını bildi mi hakikat şehrine ayak basmış olur.Şeriat yolculuğunda yürümek,Allah'ın emir ve yasaklarıyla olduğuna göre,tarikatta dahi yolculuk ilimle olacaktır.Bu ilmi kolayca öğrenmemiz nasıl olabilir? Sezai Hazretleri bir ilahisinde;

 

Unut bildiğini cümle

Eriştir ilmini cehle

Pes andan oku gel anla

Sezai ilmi Mevladan

 

Nasıl ki insan,bir yerden diğer bir yere giderken,o bir yeri terkediyor,bırakıyor.Bu yolculuk da ilimledir.Eğer yeni bir ilim öğrenilmek isteniyorsa,evvela öğrenilen ilmi bırakmamız icab eder.Eğer bilişlerimizi bırakmadan,yeni bir ilim öğrenmeyi arzu edersek yol güçleşir. Demek ki,güçlüğün kolaylaşması eskiden bildiğimiz ilmi bırakmayla olacaktır.Ayeti kerimede buyrulan birinci güçlüğün yanındaki kolaylık budur.

İkinci tekrarda kişi,kendi bilişini bırakıp Hakk'ın ilmiyle alim olduğunda,yine bunu uygulamaktan kaçarsa ondan herşey sorulur.Kişinin herşeyi bilmesi imkansız ve zordur.

Bu güçlüğün yanındaki kolaylığa ehlullah lisanında "Fena Ender Fena" derler.Yani,bu ilimden kazandığın bilgileri de sahibine iade et,o zaman güçlükten kolaylığa erişirsin,yani cahil kalırsın.

Önceden cahil idin, yine cahil kaldın. Evvelki cahilliğin şirk ileydi.Çünkü; Hakk'ın varlığını kendi varlığın zannediyordun.Senin olmayan bir varlığa sahip olduğun için şirki hafideydin. İster şirki celi olsun,isterse şirki hafi,hepsi birdir.Şirk ise affolunmayan bir günahtır. İkinci cehaletin seyri sülukla,kendi varlığımızı yok ederek ilmin Allah'ın olduğunu anladığımız zaman,bize bu kalan pay cehalettir.Bu durumda hep susacak mıyız? Hiç mi konuşmayacağız?

İlmi Fıkıhta bir mesele vardır. Akan suyun üzerinde bir hayvan laşesi bırakılmış olsa,o leş kendini suyun üzerinde gösteriyorsa,o leşin altındaki su pistir.Abdest alınmaz.Şayet leş suyun içinde kalmış, görünmüyorsa, o zaman su temizdir. Suyun neresinden olursa abdest alınabilir. Hakikatte de bir alim konuşurken,hep kendini methederse,onun konuşması suyun üzerindeki leş gibidir. Ondan istifade edilmez. Fakat,konuşmalarında kendisinden önce geçmiş bir alim veya ehlullaha atfen konuşuyorsa, o alimin sözü dinlenir, ondan istifade edilir. İkinci cehaletin getireceği fark budur.Şu söze kulak ver (Men kane ene alimun fehüve cahilun) "Kim derse ben alimim o cahildir." Bu itibarla her alim, kendisinde mevcut olan ilmi, kendisinin değil Allah'ın olduğunu,kendisinin de bir mazhardan ibaret olduğunu bilecek ve Cenabı Allah'ın onu, kendi zati ilmine mazhar ettiğini anlayıp şükredecektir.Aksi halde kendinin bir mazhardan ibaret olduğunu bilmeyip,ilim ve diğer varlıkların hepsini kendinin zannederse,müşriklerden olur.Allah muhafaza etsin.(AMİN)

(Hel yestevillezine ya'lemune vellezine laya'lemun) "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Ayeti kerimesinin aırrı burada açılmış oluyor.Kendisinin bir mazhardan ibaret olduğunu bilen, alim,bilmeyen ise,cahil olmuş olur.Bu nisbetler de,Allah'ın cemal ve celalinin getirdiği neticelerden ibarettir.Bunun için Mısri Niyazi Efendi bir beytinde diyor:

Lahut ile nasutu anladı ise gönül

Mısri ana sor kaf ile anka haberin sen

 

Burada lahuttan murat celal,nasuttan murat ise cemaldir.Kim,cemal ve celali bildi ise, Kaf ile Ankanın ne olduğunu o bilir.Burada Kaf: Zahir,Anka: Batındır.Peki zahir,batın nedir? Kelime olarak, görünen ve görünmeyen demektir.Hakikatta ise,görünmeyen; Hakk'ın hüviyeti. Anlaşılması gereken husus,hüviyet ve eniyettir.Hüviyet,Hakk'ın sıfatları Hayat, ilim, irade, semi, basar, kelam, kudret, tekvin. Bunlar sekiz olup,eniyyet de bu sıfatların zahir oldukları yerdir.Bu yerlere de,suret veyahut halk tabir olunur.Onun için Allah'ın hüviyetine Hak,eniyyetine Halk deniliyor.Allah hüviyetiyle hiç kimseye,ne dünyada,ne de ahirette,hiçbir zaman görünmez.Görünmesi,ancak eniyeti itibariyledir.

Allah'ın suretle görünmesine,nurani perde deniliyor.Bu nurani perde ilimdir.Zulmani perde de, cehil olmuş oluyor. Onun için,Allah'ın görünmesi ilim gözüyledir.Eğer nurani perde kalkmış olsa, Hakk'ın tecellisi zatla olmuş olur.Bu tecelli,muhatap bırakmıyor.O zaman Allah'ı, Allah'tan başka gören olmaz.Bunun için Cenabı Allah,ister dünyada isterse ahirette tecellisi nurani perde ile olacaktır.Cehil bu sureti kabullenmeyip,Allah'ı suretsiz olarak görmeyi arzular,bu ise imkansızdır.Çünkü,Allah'ın iki ciheti vardır.Biri mutlak,biri mukayyet. Mutlak olarak görünmesi ne dünyada,ne de ahirette mümkün olacaktır.Ancak,mukayyet olarak görünmesi mümkündür.Cenabı Allah,cümlemizi zulmani perdeyi kaldırıp,nurani perde ile yani ilim gözüyle gören kullarından eylesin.(AMİN)

Cenabı Allah, Kur'anı Keriminde buyuruyor: (İnallahe la yağfiru en yüşrake bihi veyağfiru ma düne zalike limen yeşau) "Murat ettiğim kulumun her günahını affederim,yalnız şirkini affetmem."

Şirk günahı olmazsa,katilin bile günahını affediyor.Bir gün Resulullah Efendimiz hutbede iken, gözlerini semaya dikip tebessüm etti,Ashabı Kiram da Peygamber Efendimizin bu halini gördüler,hutbeden sonra Peygamber Efendimize sordular. “Ya Resulullah,hutbede iken arşı alaya bakıp tebessüm ettiniz.Bunun sebebini bize açıklar mısınız?”. Peygamber Efendimiz, evet diyor. Arşı alaya nazar ettim,huzuru ilahide iki şahsın muhakeme olduklarını gördüm. Biri katil,biri maktul.Maktul,katilden davacı oluyor ve diyor ki: Yarabbi,benim daha yaşamam gerekirken, yani daha ömrüm var iken,bu beni haksız yere öldürdü,bu hakkımı isterim.

Bunun üzerine Allahu Teala Hazretleri o kişiye,bir defa olmuş sen de onu affet, demesine rağmen, Yarabbi affetmiyorum.Çünkü,bu bana çok ağır geldi diyor.Cenabı Allah,bu sefer maktule soruyor. Beni sever misin? Evet Yarabbi,seni severim.Şu halde,onu bana bağışlar mısın? Bağişlarım Yarabbi. O halde, haydi ben ikinizi de affettim.

Haydi katil kabahatli idi, maktulun,ölenin kusuru ne idi ki Cenabı Allah ikinizi de affettim dedi. Burada şu anlaşılıyor.Bunların her ikisi de muvahhit idi.Çünkü muvahhidin fiilleri yoktur. Onlar muvahhidil ef'al olmuşlardır.Yani (La havle vela kuvvete illa billah) sırrına mazhar olmuşlardır.Onlardan işleyen Hak'tır.Fakat ölenin bu halden gaflet edip dava etmesi kabahat. Öldüren de şer'an sorumlu olduğundan kabahatli olmuş oluyor.Lakin bunlar,ikisi de ehli tevhid olduklarından Allah affediyor.Muvahhit olmayanların,şirki hafiden kurtulamayanların günahları affolunmuyor.

Cenabı Allah,cümlemizi şirki hafiden kurtulan kulların zümresine ilhak eylesin. (AMİN)