Hakk'ı İstersen Yürü İnsan'a Bak

YASİN-İ ŞERİF

 

YASİN-İ ŞERİF

 

Cenabı Allah Yasin suresinde insana hitap ediyor.Fakat Nübüvvetle müşerref olan Peygamber Efendimiz olduğundan dolayı,Yasin-i Şerif Peygamber Efendimize hitaptır.

(Yasin vel kur’an-il hakim)Burada Yasin insan manasına geliyor.Tabi ki Peygamber Efendimizde bir beşer,yani insan olduğundan,müfessirler bunun açıklamasını yapmışlar.

(Yasin vel kur’an-il hakim) “Ey insan sen hikmetle dolu bir Kur’an’sın.” Burada da bu insanın Resulallah Efendimiz olduğu anlaşılıyor.

(İnneke leminel mürselin) “Tahkik,sen gönderilen Peygamberlerden birisin.”Fakat biz bunu insan üzerinde tefsir edecek olursak,aklımızdan şöyle bir soru geçer,acaba her insan mı? Hayır her insan değil.İnsandan murat olgun bir insan yani İnsan-ı Kamil dir.Neden İnsan-ı Kamil deniliyor. Bu insanların kemal bulmamış olanları da mevcud olduğundan dolayı İnsan-ı Kamil deniliyor.

İnsanlar üç sınıfa ayrılmıştır.Başta İnsanı Hayvan gelir.İnsanı Hayvan ne demektir? Yaşayıcı insan demektir.Hayvan ise hayattan gelir.Bu tip insanlar dünyaya yalnız yaşamaları için geldiğini tasavvur ederler.Başka bir şey düşünmeyip,biz bu dünyaya yiyip içip yaşamak için geldik derler.İşte böyle düşünüp yaşayan insanlara insanı hayvan veya yaşayıcı insan derler.

Bu tip insanlar’ın yanında noksan insanlar da vardır.Peki bu insanlara neden noksan deniliyor.Daha henüz olgunlaşmadıklarından.Burada bahsi geçen olgunlaşmamış insan nasıl olur? Bu ilmi tahsile başlamış,ama henüz ilmi tamamlayamamış kimseler Nakıs İnsan deniliyor.

Bunun yanında bir kişi bu aşamayı aşıp,yapıştığı ilmin sonuna erişti mi,o ilmi bitirdi mi,işte o zaman İnsanı Kamil yani olgun insan olur.

Bura da Yasin-i Şerif’te,böyle olgun bir insana hitap ediyor.Ey insan,sen hikmetle dolu bir Kur’an’sın.Böyle olmamış olsaydı Resulallah Efendimiz (El insanu vel Kur’anu tev’emani) “İnsanla Kur’an ikiz kardeştir.” Buyurmazlardı.Bu hadisten de anlaşılacagı üzere demek ki insan da bir Kur’an’dır ve insanın kendisini okuması Kur’an’ı Kerim’de beyan edilmektedir. (İkra kitabeke kefabinefsikel yevme aleyke hasiba) buyuruluyor.İkra oku,kitabını oku,bugün nefsine hesap kifayet edecektir. Buradan da anlaşılıyor ki insanın nefsi bir kitaptır.Diğer sohbetimiz de nefis ile ilgili konu vardır.

(Men arafe nefsehu fekad arefe rabbehu) “Nefsini bilen Rabbini bilir.”İşte bu bahsedilen nefis insanın hakikatidir.Şu halde insan neye denildi?Biz insan denince ne anlıyoruz? İnsana başka bir isim verilmedi,bu durumda insan kelimesinin taşıdığı mana nedir?

İnsan kelimesinin taşıdığı mana:İnsana,allah’ın bütün varlıklarını inhisarı altına aldığından dolayı insan denildi.Bu vesileyle Yasin-i Şerif bu gibi insanlara hitap ediyor.

İnsanın Kur’an olması nasıl olur?Kur’an nedir?Bu konuda Pir Efendimiz Kur’an’ın üç kısım olduğunu beyan ediyor.

 

Birincisi Lafzi Kur’an:Kur’an ın sözleri demektir.

İkincisi Süveri Kur’an:Kur’an ın sureti demektir.

Üçüncüsü:Maani Kur’an:Kur’an ın gerçeği demektir.

 

Lafzi Kur’an hepimizin bildiği Mushaf-ı şeriftir.Bunu alıp baştan sona doğru okuduğunda, hep sözden ibaret olduğunu görürsün.Süvari Kur’an ise bu Mümkinatı Alemdir. Yani gözlerimiz neyi görüyorsa,bu gördüklerimizin hepsi birer Kur’an dır.Fakat bu kainatın Kur’an olduğunu anlayabilmemiz için bir kimsede ibret bakışı olması lazımdır.İbret şuna denir: Gözümüz neyi görüyorsa görsün gördüğümüz her şeyde Allah’ın varlığının mevcud olduğunu müşahade etmektir.Onun için bu kainata ibret nazarıyla baktığımızda,bu kainat bize kitap olacaktır. İşte bu itibarla Mısri Niyazi Efendi Hazretleri şöyle demiştir.

 

Hep kitabı Hakktır eşya sandığın

Ol okur ki seyri evtan eylemiş

 

Niyazi Hazretleri burada şunu demek istiyor.Sizin eşya sandıklarınızın hepsi  Hakk’ın birer kitabıdır. Bu kitabi kimler okur?Seyri meratip görenler. Bir arifi billah eşyaya baktığı zaman ne görecektir.Mü’minin feraseti vardır. Onlar bu felasetle,Allahın nuruyla nazar ederler. Bu eşya sandığımız şeylere baktıkları zaman da ibretle bakışında neyi görecekler?Ya Allah’ın ef’alini,ya sıfatını veyahut zatını görecekler.Çünkü bu üç varlıktan başka bir varlık yoktur. Arifi Billah olan,hangi eşyaya,bakarsa baksın o eşyada,Allah’ın varlığını görmesi ona kitap olmuş demektir.

Maani Kur’an ise,Kur’an ın hakikati yani gerçeğidir.İnsanlar da ve her yerde mevcuttur. Ama tümüyle insanlarda tezahül etmiştir.Aynı zamanda bu Besmele-i Şerif’in getirmiş olduğu manadır.

(Bismillahirrahmanirrahim)dediğimiz zaman Allah’ın zatını,sıfatını ve ef’alini zikretmiş oluyoruz.Bir insan da bu Besmele-i Şerif’in getirdiği manayı fiilen icra etmektedir. İster bilsin, ister bilmesin,bir insanın iş işlemesi Allah’ın Rahiym olan ismini icra etmesidir.

Yine bir insanın yaşaması,bilmesi,duyması,görmesi,irade etmesi, konuşması ve kuvveti Allah’ın Rahman olan sıfatlarını zuhura getirmesidir.

Yine bir insan gerek fiillerin,gerek sıfatların topladığı cem olduğu bir yer ki, bu yere vücud deniliyor,işte insan bunuda icra etmektedir.

Eğer bir insan bu üç varlığın kendisinde mevcut olduğunu görüyorsa o insan Kur’an dır. Böyle bir insan da Yasin-i Şerif’in muhatabı olmuş olur. Çünkü ne deniliyor?(Yasin vel kuranil hakiym inneke leminel mürselin) “Sen gönderilen Peygamberlerdensin birisin.”Peki Peygamber nedir?Bir itibarla Peygamber elçi demektir.Nasıl Padişahların elçileri vardır, bunun gibi Peygamberlerde Allah’ın elçisidir.Allah’ın elçisi ne demektir?Allah’tan insanlara haber getiren Allah’ın sıfatlarını insanlara bildiren demektir. Bu vesileyle bir insan kendisinde mevcud olan varlığı ne zaman anlar, kendisini bilir o zaman Kur’an la eşit olmuş olur.

Resulallah Efendimizin hadisi şeriflerinde buyurduğu(El insanu vel Kur’anu tevemani) “İnsanla Kur’an eşittir.”Hakiki Kur’an olan Allah’ın ef’al,sıfat ve zatıdır.Eğer bir insan bu varlıkların kendisinde mevcud olduğunu görürse,o insan da bir Kur’andır ve ona eşittir. Çünkü Lafzi Kur’an dediğimizMushaf-ı Şerif her ne kadar bir çok konulara değiniyorsa da, bunlardan murat Allah’ın ef’alini,sıfatını ve zatını anlamaktır.Bundan sonrakiler ise tafsilattır. Fakat icmalde kısaltılmış olanKur’an,Besmele-i Şerif’in getirdiği manadır. Bu yüzden Varidat sahibi Şeyh Bedrettin Simavi, Besmeleyi anlatırken (Bismillahirrahmanirrahiym) üç isimden ibarettir diyor.

 

Bismillah:Allah’ın zatı

Rahman:Sıfatları

Rahiym:Ef’alidir.

 

İşte Besmele-i Şerifin getirdiği mananın böyle olduğunu,bir kimse bilmiyorsa,her ne kadar Besmele-i Şerifi çekse dahi Besmeleyi çekmemiştir. Besmeleyi çeken bir kişi bir iş işlediği zaman,Allah’ın Rahim olan isminin manasını zuhura getirmiştir.

Sıfatlarıyla herhangi bir vazife yaptığında,bir insan bir şeyi gördüğünde,bir şeyi iş, ittiği zamanda,dili ile bir şey konuştuğunda,iradesiyle bir şeyi murat ettiği zamanda, kuvvetiyle bir iş işlediğinde Allah’ın Rahman olan isminin hakikatini zuhura getirmiştir.İşte böyle vasıflara, gizliliklere vakıf olmuş insana olgun insan veya İnsanı Kamil derler.

Yasin-i Şerif de bu gibi insanlara hitap etmektedir.Onun için Cenabı Allah insandan daha kıymetli, daha büyük bir varlık yaratmadı.Cenabı Allah kudsi hadisinde mealen buyuruyor. (Ey Adenoğlu sen olmasaydın ben olmazdım, ben olmasaydım sende olmazdın.) Çünkü insan olmasaydı,o bilinmezlikte ve görünmezlikte kalacaktı,Allah’ı bildiren ve gösteren insandır.

İnsanın ayakta durması da Allah iledir.Eğer Allah insan da mevcud olmasaydı,insan ayakta duramazdı.

Cenabı Allah Hüviyet ve Eniyyetiyle mevcud olduğu için Kur’an-ı Kerim de çok yerde “Biz” diye hitap eder, “Ben” diye hitap etmez.Mesela (İnna atayna kelkevser) “Biz kevseri sana bağışladık” Bir başka ayette(İnna enzelnahu fi leyletil kadr) “Biz onu Kadir Gecesi İnzal ettik, indirdik” buyuruyor.Görüldüğü gibi Kur’an’ın bir çok yerlerinde böyle “Biz” diye hitap ediyor. “Biz” diye hitap etmesi Hüviyet ve Eniyyetiyledir.

 

Hüviyet:Allah’ın batını

Eniyet:Allah’ın zahiridir.

 

Allah’ın zahiri insan olduğundan,bütün işlerini insanlar’la yapmaktadır. Emirlerini de insanla veriyor.Bunun için diyor. “Ey Ademoğlu sen olmasaydın ben olmazdım.Sensin beni zuhura getiren.” Allah hüviyet sahibidir.Hüviyeti izhar eden eniyyettir.

Biraz evvel dedik,Allah ef’al,sıfat ve zat sahibidir.Bunları meydana getiren, zuhura getiren de insandır.Bunun için Cenabı Allah insanı her yerde medhü sena ediyor ve ona diyor (Ey insan sen hikmetle dolu bir Kur’ansın,kendini aç oku,o zaman kendinin bir Kur’an olduğunu anlamış olursun)Bu hususun da açıklanması lazımdır.Bak yine Feth suresinde (İnna fetahna leke fethan mübina) “Biz hüviyet ve eniyyetimizle sana gizli kapılarımızı açmadık mı?” Gizli ve aşikar olan fethi size açıklamadık mı? Diyor.Buradaki hitap her ne kadar Peygamber Efendimize gibi görünüyorsa da biz ümmetlerinedir. (İnna fetahnaleke fethan mübina)Ayetinden sonra(Liyağfiralekellahu ma takaddeme min zenbike vema teahhara)ayeti kerimesinden de anlaşılıyor ki bu hitaplar biz ümmetler içindir.Çünkü Hak Teala Hazretleri bütün peygamberlerini masum olarak yaratmıştır.Onlar günahsızdır.Senin geçmişte ve gelecekte bütün günahlarını da affettim demesi de bunun delilidir.Bu durum da Peygamber Efendimizin hiçbir günahı olmadığına göre,bu hitap bizlere olmuş oluyor.

Ayeti kerime devam ediyor.(Ve yütimme nimetehü aleyke ve yehdiyeke sıratan müstakıyma). Geçmişte ve gelecekte günahlarının afolunduğu müjdelenen bir kimse için Cenabı Allah; Üzerinize nimetimi tamamladım diyor.Peki bu nimetin tamamı ne imiş? (Veyehdiyeke sıratan müstakıym) “Doğru yolu sana hidayet etti.”Onun için bir kimsenin doğru yola hidayet edilmesi.o kimse için nimetin tamamlanması anlamına gelir.Çünkü en büyük nimet Allah’ın doğru yoluna katılmaktır.Allah’ın doğru yolu nedir?Allah’ın doğru yolu tevhiddir.Tevhidden başka doğru yol yoktur.

Bundan evvelki sohbetlerimizde insanların ve cinlerin halkolunmasının Allah’a ibadet etmek, Allah’ı tevhid etmek ve bilmek için olduğunu beyan etmiştik.Bu vesileyle Cenabı Allah tevhid yolunu kime nasip etmiş ise,o kimseler bu ayeti kerime ile müjdelenmiş demektir.

Peki nasıl olurda insanın geçmiş ve gelecekteki günahları bağışlanmış olur? Biz tevhid ehliyiz diye sakın göğsümüz kabarmasın.Çünkü tevhidi idrak etmek kolay bir dava değildir. Tevhid Hak ile Hak olmaktır.Benlikten eser bırakmamaktır.

Resulallah Efendimiz bir hadisi şeriflerinde(Vücudüke zenbun la yukasu aleyhi zenbun ahar) “Vücud günahı gibi günah kıyas edilemez.” Buyuruyorlar.Onun için insanın en büyük günahı kendi benliğidir.Bu benlikten sıyrılıp geçen kimselerin,günahları af olunur. Yalnız bir daha benliğe avdet etmemek suretiyle.Buna Nasuh Tövbesi denir.

Kur’an-ı Kerim’de (Tevbeten nasuha) diye geçer. “Siz nasuh tövbesi yapınız.” İşte bizde varlığımızdan soyunduk.Zaten bizim günah olan varlığımız idi.Bu varlık bizden gidince geçmişde ve gelecekteki bütün günahlarımız af olunmuş olur.

Bir insan (La havle vela kuvvete illa billah)sırrına mazhar oldu mu,o insan günah işliyemez. Böyle kimsaler için Kuran-ı Kerim de şöyle denilmektedir. (Felem Taktuluhum velakinnallahe katelehüm vema rameyte iz rameyte velakinnallahe rama)

Siz kılıçlarınızı vurup katlettiğiniz zamanda,siz katletmediniz Allah katletti. Ey Habibi Zişanım o toprağı attığında sen atmadın Allah attı.”Onun için La havle sırrına mazhar olmuş bir kimsenin elinden Allah işler.o kimsede fa’il Allah.mevsuf Allah,mevcud Allah olur.

Ayeti kerime böyle kimseler içindir.(Liyağfirelekelahü ma takaddeme min zenbike vema teahhara) “Sizlerin geçmişteki ve gelecekteki günahları af olundu.” İşte buda nimetlerin en büyüğüdür ki, doğru yola Allah size hidayet etti demektir. O halde doğru yol ne imiş? Allah’ta fani olmak,yok olmak imiş.İşte böylece Allah’la,Allah’ta var olan kimseleri Cenabı Allah biraz  evvel okumuş olduğumuz,Fetih Suresinin başlangıcındaki birkaç ayetiyle müjdelenmiş oluyor.

Cenabı Allah cümlemize bu tevhidin hakikisini tattırıp benliğimizden çıkararak,kendi varlığıyla var olmamızı nasibi müyesser eylesin(Amin).

ZAHİRDEKİ MAKAMLARIN BATINDAKİ YERLERİ

 

SORU: Bir kişiye bir makam veriliyor,Valilik Kaymakamlık gibi,bu makamların tasavvuftaki yerleri nasıldır?

CEVAP: Batında olmayan bir şey,zahirde olmaz.Vali,zahirde bir il'in amiridir.Bunlar,batında da vardır.Bunlara batında,tasarruf sahipleri derler.Batındaki tüm idare, bu tasarruf sahiplerinin elindedir.Bunlar,taifeyi evliyaullahtan yani evliya tayfasından olup, üçyüzler,kırklar,yediler ve üçler diye tabir olunurlar.Bunlara gayb erenleri de denilir.

Hani Kur'anı Kerim de gayba iman ayeti var ya, (Ellezine yü'minüne bil gaybi) "Şunlar ki Gayba iman ettiler." Şimdi ehli zahir biz Allah'ı görmedik,Hz.Muhammed'e de yetişemedik,bu yüzden bizim imanımız gaybadır derler.Haşa,Allah gayb da değildir.Allah nasıl gayb olurmuş?

Resulullah Efendimiz hadisi şeriflerinde: "Rabbimiz apaçıktır,onu örtecek hiç bir sebep yoktur." dediği halde,Allah nasıl gayb olur? Sonra Resulullah Efendimizin bu unsuri vücudu, yani suret vücudu kayboldu ise,onun ruhaniyeti,nuraniyeti bu alemden gitmiş değildir. (Levlake levlak lema halaktul eflak) "Ey Habibim sen olmasaydın,sen olmasaydın bu eflak'ı bu kürreleri yani bu kainatı halketmezdim." Bütün bunlar senin için halkolundu.Bu durumda nasıl olur da onun nuraniyeti,ruhaniyeti bu alemden gider? Manevi gözleri açık olup da görenler için Resulullah Efendimiz bu alemden gitmiş değildir.

Burada bahsedilen gayba imandan murat,Resulullah Efendimizin manevi vücudunun bu alemde mevcut olduğunun en büyük delili,gayb erenleri olduğuna iman etmektir.Bunlara Ricali Gayb derler.Bunlar evliyaullahtan seçilmiş kimselerdir.Bunların başında evvela üçyüzler gelir,sonra kırklar,sonra yediler gelir.

Bu yedilerin birisi kutuptur.İkisi İmaman,dördü de evtaddır.İşte bunlar,hepsi,tasarruf sahibidir. Bu imaman dedikleri iki imamdan birisi,gökyüzünün mutasarrıfı,diğeri yeryüzünün mutasarrıfıdır.Birisi,Alemi Ulviye nazar eder.Alemi ulvi,gök ehlidir.Birisi de Alemi Süfliye nazar eder,alemi süfli,yer ehlidir.Bütün alemlerin tasarruf edeni yalnız bir kutuptur ve vazifeli değildir.Nasıl Cumhurbaşkanının bakanları vardır.Dahiliye ve Hariciye Bakanlığı,bütün işleri gören bu bakanlıklardır.Cumhurbaşkanı yalnız imza eder.İşte,bu kutup da böyledir.

Kutubun iki veziri vardır.Biri yeryüzüne bakar,biri gökyüzüne.Bu dört olan evtad'lar da alemin direğidir.Bütün alem,bu dört evtad'ın himayesindedir.Fakat,kutbu bu evliyaullahtan hiç birisi tanımıyor.Yalnız Alemi Süflininveziri olan Sahibi Şimal biliyor. Çünkü, kutba bu alemden geçme,yani ölüm vaki olursa,hemen yerine o,yeryüzünün mutasarrıfı olarak geçer.Kutup mevkiine geçen musarrıfın yerine,dörtlerden birini alırlar. Dörtlere de kırklardan birini,kırklara da üçyüzlerden birini,üçyüzlere de ehli tevhidden istidadı olan birisini geçirirler.Alemin içerisinde,bu manevi tasarruf vardır.

Asrı Saadette Peygamber Efendimizin de iki veziri var idi.Biri yanında yeryüzünün mutasarrıfı Huzeyfetül Yemani Hazretleri,diğeri de Yemen'de Aliyyül Karani Hazretleri, Veysel Karani'nin amcası.Bir gün Resulullah Efendimiz meclislerinde iken, "Bana Rahman'ın kokusu Yemen'den geliyor" buyurdular.Bu sözü Huzeyfetül Yemani Hazretlerinden başka kimse anlayamadı. Yalnız, Huzeyfe Hazretleri anladı ve tebessüm etti.Onun için Resulullah Efendimizden sonra idareyi eline alan Huzeyfe Hazretleri idi. Bu durumu,Hz Ömer biliyordu. Hz.Ömer, Huzeyfe Hazretlerinin bütün hareketlerini dikkatle izliyordu.Bir münafık,bir şaki musallaya geldi mi Huzeyfe Hazretleri namazını kılmadan kaçıyormuş.Bu hale Hz.Ömer vakıf olmuş.

Bir gün, eşraftan birisi yani büyük zatlardan,tanınmış kişilerden birisi musallaya getiriliyor, namazı kılınacak.Hz.Ömer,Huzeyfe Hazretlerine dikkat ediyor.Bu zatın namazını kılacak mı? Yoksa kaçacak mı? Baktı ki Huzeyfe Hazretleri kaçıyor.Hz.Ömer de hemen arkasından koşup tenha bir yerde Huzeyfe Hazretlerine yetişiyor.Ya Huzeyfe,bu da mı onlardan? Huzeyfe Hazretleri de, "maalesef o da onlardan." O zaman Hz.Ömer kendinden korktu. Ya Huzeyfe ben nasılım acaba? Yoksa bende mi onlardanım? Korkma Ya Ömer,sen cennetle müjdelenenlerdensin.

Aşerei Mübeşşere on kişi idi.Hazreti Peygamberimiz,onları,daha hayatta iken cennetle müjdeledi. İşte, bunlardan bir tanesi de Hz.Ömer olduğu için,Huzeyfe Hazretleri,Ya Ömer, korkma sen onlardan değilsin dedi.

Bu sebepten dolayıdır ki bu kimselere,gayb erenleri derler.Bunlar her şeyi bilirler, fakat söylemezler.Ancak,Allah emrettiği zaman söylerler.Allah'ın izni olmayınca hiç bir sözü ifşa etmezler.

Asrı Saadette Peygamber Efendimizin sırdaşı Huzeyfetül Yemani Hazretleri idi.O an nasıl var idiyse,şimdi de mevcuttur.İlanihaye dünya durdukça bu ilahi tasarruf da mevcut olacaktır.

Evvela bir şey manen yapılır,sonra zuhura çıkar.Bir gün,buna benzer bir mevzu yaşandı. Muhiddini Arabi Hazretleri mana aleminde Hud Aleyhisselam'ın telaşla bir yere gittiğini görüyor.Onun Hud Aleyhisselam olduğunu da biliyor,soruyor! Ya Hud,böyle acele acele nereye gidiyorsun? Hud Aleyhisselam cevaben,peygamberlerin içtimaı var.Hallac'ı Mansur'un muhakemesi görülecek.Bütün peygamberler toplanıyor,ben de o toplantıya iştirak edeceğim, arzu ederseniz siz de buyrun der.Bu toplantıya Muhiddini Arabi Hazretleri de davete binaen iştirak eder.Kurulan muhakeme aynı dünya muhakemesi gibi.Mübaşir vasıtasıyla Hallacı Mansur, ismen çağrılıyor.Hallacı Mansur huzura geliyor.O zaman Peygamber Efendimiz soruyor.Ya Mansur,sen böyle bir söz söyledin mi? Evet Ya Resulallah, söyledim.Hemen meşveret ediyor.Cezası,başı kesilecektir.

Görüldüğü gibi evvela Peygamber Efendimiz hüküm veriyor,ondan sonra,zamanın hakimi Cüneydi Bağdadi Hazretleri fetvayı veriyor.Boynu kılıçla kesiliyor.Onun için zahirde olan işlere evvela manen hüküm veriliyor,sonra zahirde tahakkuk ediyor. Hani Yunus'un bir sözü vardır.

 

Miskin adem yanıldı

Cennette buğday yedi

İşi Haktan bilenler

Şeytandan sanmayanlar

 

Eğer bütün tasarrufun Allah'tan olduğunu kim biliyorsa,bilen kimse artık,şuna buna bahane bulmaz.Ama bu söylediğimiz,ancak hakikat ehli içindir.Şeriat ehline göre ise,iş değişik bir şekil alır.

 

Eylemez dil ile davayı o mert

Onun gönlünde himmettir nun ile kaf

 

Nun ile Kaf ne demektir? Kün demektir.Kün ise,ol demektir.Yani,onlar bir şeyin olmasını murat ettiler mi,o şeye ol dediler mi,derhal olur.İşte,o tasarruf sahiplerinin halleri böyledir. Onlar bizim gibi oturup da dil münakaşası yapmazlar.Nitekim biz yetişmedik, ama, bizden daha büyük olanlardan işitiyoruz.Rumelinde bir Hikmet Baba var imiş.Çocuklar çelik çomak oynarlarken, birisi çeliğini kaçırıyor,çelik Hikmet Baba'nın kaşının üzerine isabet ediyor. Hikmet Baba'nın canı yanıyor.Acıyla "tüh be ölesin" demiş.Çocuk ağlaya ağlaya eve gidiyor, babasına meseleyi anlatıyor.Çocuğun Babası hemen Hikmet Baba'ya gelip,eline ayağına kapanıyor. "Aman Hikmet Baba affet" "o ağızdan çıktı bir kerre" diyor ve ertesi gün çocuk ölüyor.Fakat halk arasında hiç itibarı yok.Belki de bir sohbeti dile getirse,iki sözü bir araya getiremez. Fakat, şimdiki yazılan beyitlerde diyor ya,onlar gönlünden himmet ederler "kün" dediler mi olur.Dünya boş değil,bunlar mevcut ama nerede? Allah bilir.İşte,gayb erenleri bunlardır.

Ayeti kerimede (Ellezine yü'minüne bil gaybi) buyruluyor.İşte,böyle gayb da olanları kim bulmaya muvaffak olursa,o kimseler sonunda hidayete erer.

 

Ara bul Mürşidi Kamil

Dinle sözüne ol kail

Sakın bulunma sen gafil

 

Çünkü, mürşid irşad edici demektir.Bu kisvede nice mürşidler vardır ki sen onu mürşid zannedip gidersin,fakat kendisi dirilmediğinden,seni esmalarla oyalar.Şu kadar kelimeyi tevhid,şu kadar salavatı şerife getir,şu kadar ihlaslar oku,şu kadar kaza namazları kıl der. Artık sen de ömrün boyunca böyle ibadetlerden başını kaldıramazsın.

İnsanları diriltecek ancak,ilimdir.Her ne kadar iman,insanı kurtaracaktır deniliyorsa da, ilimsiz imanda insanı kurtaramayacaktır.Ancak,iman ilimlere göre tesbit edilir.Bir kimsenin ilmi ne derece ise,imanı da o derecedir.Eğer,hiç ilmi yoksa,onun imanı taklittir.Yalnız,ilim deyince nasıl bir ilim olarak kabul edelim? Bu ilim,Allah'ı bilme ilmidir.Bir kişi eğer Rabbını öğrenmedi ise,onun imanı taklittir.Ancak,inanmış bir kişinin imanını taklit etmektedir.Eğer böyle olmasaydı,Cenabı Allah Kur'anı Keriminde der miydi, "Ey iman edenler" Bak,bu hitap iman edenleredir. "Ey iman edenler Allah ve Resulü sizi diriltmeye davet ettiğinde icabet ediniz." buyuruyor.Peki,bunlar nasıl iman etmişler? Henüz daha dirilmemişler.Böyle ölü bir kişinin imanı,kendisine ne fayda verebilir?

Madem ki bunlar ölüdür.Dirilmeye davet olunuyor.Eğer diri idiyseler,neden dirilmeye davet olunuyorlar? Demek ki bunlar,hayvani dirilikte yaşıyorlardı.Öyleyse,bunlar hayvan mesabesindedir.Hayvanlara teklifat var mıdır? Yoktur.Bunlar insan suretinde göründükleri ve akıl sahipleri de oldukları için,insani diriliğe davet olunuyorlar.İnsani diriliğe,Allah ve Resulünün davetine icabet ederse kavuşur.Allah'ın daveti,Resulünün daveti,Resulünün daveti zamanın mürşidi kamilinin daveti olarak kabul edilirse,o kimse mürşidi kamilin ilmiyle dirilir.

 

 

KAYNAK: https://www.melami.com/DownloadShow.Asp?DID=46&CID=15