Hakk'ı İstersen Yürü İnsan'a Bak

ON DÖRDÜNCÜ SOFRA 

 

ON DÖRDÜNCÜ SOFRA 

 

Müslim Ebu Hüreyre'den şu Hadisi rivayet etmiştir: "İşte Cümdan, yürüyünüz." Cümdan Cim'in ötüresiyle, mimin sükuniyle Medine-i Münevvere'den bir gece uzaklıkta meşhur bir dağdır. Resulullah (S.A.V) bunun üzerinden geçtiği zaman: "Müferridler geçti ileri." buyurmuştu. Kadi, müferridi ra'nın kesriyle ve şeddesiyle zikrediyor. Diğerleri şeddesiz olarak müfrid diyorlar. Müferrid veya müfrid: bir şeyi tek yapmak demektir. Hz.Peygamber Efendimiz'den: "Müferridler kimlerdir ya Resulullah?" diye sorduklarında: "Allah'ı çok zikreden erkekler ve kadınlardır." buyurdu.Hadisin tam metni İbnu Melek'te mevcuttur. Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Yer yüzünde yürümediler mi ki kalbleri olsun da onunla düşünsünler, yahut kulakları olsun da onunla işitsinler. Çünkü gözler kör olmaz, lakin göğüslerdeki kalbler kör olur." (Celaleyn) 

Ben, doğum yerim olan Malatya'da ilk ilim talebinde bulunduğum sırada kalbimde tarikat-i Sufiyye'yi bilmek arzusu vardı. Önce onların meclislerine muhalif idim, gitmezdim. Fakat sohbetleri bereketiyle günden güne şevkim arttı, nihayet Halveti Şeyhlerinden birine bey'at ettim. Babam da beni ona gitmekten menediyor, kendi şeyhine götürmek istiyordu. O zat nakşibendiyyeden idi. Ve bana göre kamil değildi. Sefer etmem icabetti. Nihayet bin kırk sekiz yılında ki Bağdat bu yılda fethedilmişti, ilim talebi kasdiyle Diyarbekir'e sefer ettim. Ama asıl maksadım tarikat ilmi idi. Orada bir yıl kaldım, sonra Mardin'e gittim. Orada da bir sene kaldım. Diyarbekir ve Mardin'de mantık ve kelam okudum. Oradan Mısır'a gittim. Mısır'da Şeyhuniyye (Medresesinde) Kadiriden bir şeyh buldum. Ona bey'at ettim ve Camiiü'l-Ezher'de de derse başladım. Camiü'l-Ezher'de okuyor ve o tekkede de yatıyordum. Ciddi çalışıyor, her ikisini de muntazaman yürütüyordum. Bir gün şeyhim bana dedi ki: "Zahir ilim talebinden tamamen vazgeçmedikçe tarikat ilmi sana açılmaz." 

İlimden ayrılmam bana güç geldi. Ağlıyarak tazarru ve niyaz ile Allah'a istihare ettim ve uyudum. Gördüm ki, güya ben büyük bir şehirdeyim, sultana hizmet ediyorum. Sultan da Şeyh Abdul-Kadir Geylani (K.S) imiş. Kendisinin avlusu geniş bir sarayı var.Kendisi,nedimlerinden büyük bir cemaat arasında bir tarafta abdest alıyor.Sanki ben de öbür tarafında tereddüd içerisinde duruyor, bana kızacağından korkuyorum. Oradan çıkacak bir yer de bulamadım. Beni gördü, çağırdı: "Ey Sufi" Hemen kendisine döndüm. Ve önünde durdum. Hadimlerinden birine: "Buna bir kese getir." dedi. Hizmetçi çabuk çabuk bir kaç adım gidince "gel, dedi, ona kendi cebimden vereyim." Elini cebine soktu, bir kese çıkardı ve bana uzattı. huzurunda keseyi açtım. İçinde taze sikkeli dirhemler vardı. Başka bir kese daha gördüm, onu da açtım. Onda da taze sikkeli dinarlar vardı. Ben: "Efendim, bu iki kesenin mânâsı nedir?" diye sordum. Cevaben dedi ki: "Dirhemler zâhir ilimdir, öğren ve onunla amel et. Dinarlar tarikat ilmidir, ona ancak sana takdir edilmiş bulunan kimsenin (mürşidin) yüzünden kavuşabilirsin" ve bana: "Senin şeyhin bu şehirde değildir." diye işaret etti. Söylemeye muktedir olamayacağım bir ferah ve sevinç ile uyandım. 

Rü'yayı şeyhime söyledim. Bu rü'ya üzerine beni halife yapmak istedi. Dedim ki: "Efendi benim kalbim hilafete kanmaz. Artık bundan sonra seyahat etmek istiyorum. Çünkü hiçbir yerde durağım kalmadı. Eğer bana izin vermezsen helak olmaktan korkuyorum." 

İzin verdi. Bana yüzünden ilim mukadder olan zatı bulmak arzusiyle yola çıktım. Senelerce dolaştım. Arap ve Rum (Anadolu) şehirlerinde çok şeyhlerin sohbetine eriştim. Akıbet şeyhim, göz bebeğim, kalbimin devâsı Şeyh Ümmi Sinan Elmalı (K.S)'nın hizmetine ulaştım. Kalbimin şifasını onun hizmeti şerefinde buldum. Mübarek nefesi kimyasiyle, bana Hz.Şeyh Abdul-Kadir Geylani (K.S)'nın bahsettiğim rü'yada bana işaret ettiği her şey hasıl oldu. Allah'a hamdolsun, Allah'ın lutfiyle telvin gitti, temkin hasıl oldu. "Allah gerçeği söyler, O, yola iletir." 

 

MAWÂİDU'L-İRFAN

İRFAN SOFRALARI

Niyazî-i Mısrî

Notlarla çeviren: Prof.Dr.Süleyman ATEŞ.