Hakk'ı İstersen Yürü İnsan'a Bak

ON ALTINCI SOFRA 

 

ON ALTINCI SOFRA 

 

Allah'ın resulü (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır: "Sadık ru'ya, peygamberliğin kırk altı şu'besinden bir şu'bedir. Bu da mü'minlerin peygamberlikten nasipleridir." Mevlana Cami (K.S)'nin Füsus şerhinin Yusuf Fassı'nda da böyledir. 

Fakir der ki, içimden geçiyordu ki İmam Busıri (K.S)'nin Kaside-i Bürde'sini tahmis (ikili beyti üç mısra ilave ile beş mısraya çıkarmaktır.) veya tesbi (ikili beyti beş mısra ilave ile yedi mısraya çıkarmaktır.) edeyim. Ve her beytin başında Muhammed (S.A.V)'in ismini getireyim. İsti'dadım olmadığı için buna muvaffak olamadım. Ne kadar çalıştımsa güçlük çektim, ağır geldi, uzun zaman sadece birkaç beyitten fazla birşey yazamadım. Bu yazdıklarımı da beğenmiyordum. Fakat bu düşünceyi de kalbimden çıkaramadım. Benim bilgin, salih bir ihvanım vardı. Ona içimdeki bu iştiyakı, fakat bunu gerçekleştirmeye muvaffak olamadığımı söyledim. Bana: "Sahibinden yani Allah'ın Resulü (S.A.V)'nden izin aldın mı?" dedi. "Hayır" dedim. "İşte içine doğmayışının sebebi budur. Bunu Hz.Resul Aleyhisselam'dan sor." dedi. Sanki ben uyuyordum da o kardeşim bu öğütüyle beni uykudan uyandırdı. Birkaç gece Resul Aleyhisselam'ın sırrına yalvararak, niyaz ederek kerem denizinden fakiri boş döndürmemesini istiyerek iltica ettim. Bin yetmiş beş senesi Muharremü'l-Haram'ının ikinci onunda Bursa'da Resulüllah'ın mubarek yüzünü görmek şerefine nail oldum: 

Resulullah (S.A.V) bana arkadaşlarından birini göndermiş, kendisi şark tarafından garp tarafına geçiyormuş. Bana dedi ki: Allah'ın Resulü (S.A.V) sana diyor ki: "Beyaz at bizden ayrıldı, arkamızdaki otlakta kaldı. Onu alsın, bize getirsin." O gelen zat, bana atın nerede bulunduğunu ve oraya gidilecek yolu gösterdi. "Resulullah'ın sözü başım üstüne" dedim. Hemen ata koştum ve onu denilen yerde buldum. Yularını elime aldım, çabuk sürdüm, Allah'ın Resulü (S.A.V) Hazretlerine yetiştirdim. Yanında yedi kişi vardı. Bir dağın eteğinde, nehir kenarında, bir ağaç gölgesinde konaklamışlardı. Aralarında Resulullah (S.A.V)'da bulunuyordu. Baktım namaz kılıyorlar. Ben yetişinceye kadar namazlarını bitirdiler. Resul-i Ekrem'e kavuşunca sabrım tükendi, utanmayı bir yana bıraktım, hemen boynuna sarıldım, öptüm,Resulullah (S:A.V)'ın iki dudağını emdim. Ben mubarek dudaklarını öptüğüm sırada: "İşte bu, ilimler ma'denidir; bu, bilgiler kaynağıdır; bu, Allah'ın vahiy hazinesidir." diyordum. Resulullah (S.A.V) beni bir müddet bundan menetmedi, sonra bana: "Namaz kıldın mı?" buyurdu. "Hayır, ya Resulallah." dedim. "İşte su dedi, abdest al ve namaz kıl." "Baş üstüne" dedim. Namaz kılmak için abdest almaya başlayınca ferahımdan sevinç ve ağlama ile tatlı bir şekilde uyandım. 

Derhal tesbi'e başladım. O gün otuz yedi beytin tesbi'i mümkün oldu. Ertesi gün kırk beyit tesbi, ettim. Hasılı on gün içinde bitti. Yüce Allah'a hamdolsun. Allah ve Resulü daha iyi bilir, ru'yanın tabiri bu idi: Ameller sahibinin bineğidir. Onu isteğine ulaştırır. Tasnifler ve diğer hayırlı işler de böyle (sahibinin bineği)'dir. Demek at Kaside-i Bürde idi, onu Allah'ın Resulüne götürmemiz için bize olan emir, onu, Muhammed Aleyhisselam'ın ismine kavuşturmaya işaret idi. Çünkü isim, ehl-i hakikat indinde müsemmanın kendisidir. Onların yedi kişi olmaları da tesbi'e işaret idi. Abdest almakla emir ise, tesbi'e başlama emrine işaret idi. Vefatından sonra, kardeşlerimden bu ru'yayı, Tesbi'i Muhammedi'nin başına yazmalarını rica ederim. 

 

MAWÂİDU'L-İRFAN

İRFAN SOFRALARI

Niyazî-i Mısrî

Notlarla çeviren: Prof.Dr.Süleyman ATEŞ.