Hakk'ı İstersen Yürü İnsan'a Bak

İKİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DEVRE MELAMİLER‏

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

BİRİNCİ DEVRE MELAMİLER

Melamiyye-i Kassariye

veya

Melametiler Devri

- 1 -

BİRİNCİ DEVRE MELAMİLER

(Melamiyye-i Kassariye)

  1 Genel Bilgi:



 

   İslam tarihinde ilk Melametiler HAMDUN KASSAR ile görülür. Bu, ilk melami Hamdun Kassar demek değildir. Çünkü Melamet bir neş'e, bir tavır, velilere mahsus bir mazhar, bir sıfattır. Bu bakımdan ilk melami şüphe yok ki NEBİİ MÜKERREM HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM'dir; O'nun sahabesidir, ondan feyz alan ve onun haline bürünen tüm yüce kişilerdir. ANDÜL KADİRİ GEYLANİ hazretleri GAVS-ÜL AZAM'dır. Öyleyse en büyük MELAMİ O'dur. MUHİDDİN-İ ARABİ islam aleminde  ŞEYH-ÜL EKBER olarak bilinir, o halde en büyük MELAMİ odur demek yalnış olmaz. Ne var ki MELAMET halini kendine alem edinen kimseleri diğer tarik erbabından ayırmak için bir sıfat, bir alem, bir tarife ihtiyaç vardır. Bu nedenle kendilerine MELAMETİ denilen rintler ve veliler efal ve anlayışlarıyle diğerlerinden ayrılmış ve ilk devre melamilerine MELAMETİ denmiş ve bu akım HAMDUN KASSAR ile simgelenmiştir.

   Hamdun Kassar ile başladığı öne sürülen ilk devre melamiliği aslında bir devrin özelliğini yansıtır. Yoksa Melamilik Hamdun Kassarla başladı demek olamaz. Kaldı ki ilk defa melami tabirini kullanan kişi, Hamdun Kassar da değildir. Bu tabire ilk defa Muhiddin-i Arabi'de rastlanıyor. Esasen önemli olan melami kelimesi değil, melami ve melametin anlamıdır. Bu melami dediğimiz kişiler nedir, ne yapmışlardır, ne getirmişlerdir; onlara özelliğini kazandıran nedir?

   Melametileri tetkik ederken görürüz ki bu kişiler nefisleriyle mücadeleyi kendilerine şiar edinmişlerdir. Gösterişten kaçar, kendilerinin methinden hoşlanmaz, kimseyi hor görmez, hiç kimsenin etine buduna karışmaz, kimseyi kınamaz, kimseye husumet beslemezler. Son derece mütevazi ve son derece ilme düşkündürler. Tek istedikleri Allah rızası ve Muhammed aleyhisselamın sünneti ile amel etmektir. Bu bakımdan nefislerine hoş gelen her şeyden çekinir, her şeye şüphe ile bakarlardı ve bundan kurtulmak için de kendilerini  levm ettirmeyi tabiat haline getirmişlerdi. İşte bu halleridir ki  onları toplum ve tarih içinde bir özellikle tescil etti. Böylece belirli tavır ve inanışa bürünüp o halde yaşayanlara MELAMİ dendi. Hamdun Kassarla başlatılan ilk devre melamiliği de bu tavrı tarif ve asrın şartları içinde ve tarihi seyrine göre açıklama imkanını sağlayan bir tesbitten ibarettir.

   Bu tarihi tarif ve ayırıma göre birinci devre melami'lere MELAMETİ tabir edilmekte ve bu devre MELAMETİ'ler HAMDUN KASSAR ile başlayıp, MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ ile son bulmaktadır.

   Hamdun Kassar'ın şeceresinde görülür ki Hamdun Kassar'ın silsile-i aliyesi İBRAHİM ETHEM'e dayanır. İbrahim Ethem'in öğrencisi ve halifesi EBU ALİ ŞAKİK'in öğrencileri arasında bulunan ve halifesi olan HATEM İBNİ YUSUF'ÜL ASAM'ın halifesi EBU TÜRABİ NAHŞEBİ, Hmdun Kassar'ın şeyhi ve hocasıdır.

   Hamdun Kassar'dan sonra görülen ve tarih kitaplarına adları geçen Melamiler arasında: Ebu Ali Muhammed es-SAKAFİ, Ebu Muhammed Abdullah bin Münazzil, Ebu Ali el-Fudayl bin İYAZ, Ebu Havs Ömer bin  Salim el-Haddad, Ebu Osman Hıyri, Abdullah bin Muhammed el-MURTAİŞ, Şah Şucai KİRMANİ, Şeyh Abdullah ibni Cella, Zunnun'u MISRİ, Şeyh Yusuf bin Huseyn, Bayezid-i BİSTAMİ, Ebu İshak İbrahim ibni Yusuf ibni Muhammed-üz Züccaci, Cüneyd-i BAĞDADİ, Necmeddin-i KÜBRA, Şeyh Osman Hayri, Şems-i TEBRİZİ, Mevlana Celaleddin-i RUMİ önemle zikredilir.

   Dikkat edilirse bu yüksek kişilerin meşreb ve tarikatları ayrıdır. Ancak hepsi tevhid meratibini bitirdikten sonra yeni bir idrake varmış ve kendilerine yeni bir yaşam çizmişlerdir. Bu yaşamda fazileti, insan sevgisini ve hoşgörüyü en büyük kural haline getirmekle kalmamış, vahdeti gerçekten ve içtenlikle yaşamışlar, fikirlerini ve inançlarını hayatlarında fiilen gerçekleştirmişler, iç ve dışları eşit ihlaslı insanlar olarak yerlerini almışlardır.

 

   2 Hamdun Kassar (ks) 

 
   Nişabur Sofileri arasında bulunan Kassar'ın ne zaman doğduğu kesin olarak bilinmiyor. Ancak Nişabur'da doğduğu ve 884/885 yıllarında yine bu beldede öldüğü bilinmektedir. Hayatı boyunca nefsiyle mücadele eden ve insanlara hizmeti kendine şiar edinen Hamdun Kassar der ki:
   "-Nefsimi, Firavunun nefsine tafdil etmem, çünkü ikiside nefistir. Fakat gönlümü Firavunun gönlüne tafdil ederim." Bu sözlerle de Hamdun'un nefsine karşı tutumu açıklığa kavuşur. Çünkü AHZAB AURESİNDE geçen şu ayeti kerimeye, içtenlikle bağlıdır:
   "Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz ve teklif ettik. Onlar yüklenmekten çekindiler. Endişeye düştüler. İnsan ise yüklendi. O, pek zalim, pek cahildir." AHZAB SURESİ,ayeti kerime: 72, meali.
   Allah emanetini yüklenen kişinin nefsine zalim, masivaya cahil olması en tabii şeydir. Onun için Hamdun Kassar nefsine zalimdi ve masivaya cahil olmayı yeğ tutuyordu.
   Hamdun Kassar'ın tarikat silsilesi Hz. EBUBEKİR SIDDIK'a dayanmaktadır. Silsilesi şöyledir: HAZRETİ MUHAMMED-HAZRETİ EBUBEKİR SIDDIK-CÜBEYR İBNİ MUT'İM İBN NEVFALÜL KUREYŞİ-MUHAMMED İBN CÜBEYR'ÜN NEVFELİ-EBUBEKİR İBNİ MÜSLİM İBNİ ABDULLAHİZ ZEHERİ-EBU İYAZ İBNİ MANSUR İBNİL MUAMMER-ÜS SÜLEMİYYÜL'KÜFİ-EBU ALİ FUZEYL İBNİ İYAZ'İL KÜFİ-FETH İBNİ ALİYYÜL MAVSILİ-EBU'L HÜSEYN SALİM İBNİ HÜSEYN'İL BARUSİ-EBU SALİH HAMDUN İBNİ AHMET İBN AMMAR'ÜL KASSAR.
   Hamdun Kassar, Ebu Türabi Nahşebiye de müritlik yapmıştır. Ayrıca devrin büyük veli ve bilginlerinden Salim İbni Hüseyn'ül BARUSİ ile sıkı ilişkileri olmuş, ona müritlik ve öğrencilik yapmış ve BARUSİ kendisine hilafet ve icazet vermiştir. En çok değer verdiği hocası ve şeyhi NAHŞEBİ yolu ile silsilesi İBRAHİM ETHEM'e dayanmaktadır.
   "-Ne zaman yolda bir sarhoş görürsün, iki tarafa sallanır, sen de sallan. Ta ki nefsine kibir ve ucub gelmesin. Ve O'na küfretme, onu tenkit etme. Sen de O'nun o müptela olduğuna uğramayasın."
diyebilen yüce Hamdun etrafında fazileti telkin eder ve melametin sorumluluktan kaçınma olmadığını, bilakis tamamen sorumluluk olduğunu anlatır. Çevrasine şöyle nasihat ederdi: "-Bir hal ki sende var ve bunun halk arasında faş olmasını istemezsin, yayılmasından dolayı rahatsız olursun, başkalarının da sırları böyledir. Başkalarına ait kulağına gelen her hangi bir sırrı sen de sakla, hiç kimseye söyleme. Söylediğin takdirde elbet o da senin gibi incinir ve rahatsız olur." Ne zaman kişiye, halk'a vaaz ve nasihat etmek gerektiği sualine şu cevabı verdi:

   "-Tanrının farzlarından bir farzın yerine getirilmesi ilminde taayyün ettiği veya bir insanın, yüce Tanrının kendisini bidatten kurtaracağını umduğu halde, bidat içinde öleceğinden korktuğu vakit, caiz olur."

   Hamdun Kassar adaletin örneği idi. Bir arkadaşına ölümüne kadar yardım için koşmuş, başında durmuş, hizmet etmişti. Adam ölünce hemen başucunda yanan kandili söndürdü. Orada bulunanlar itiraz ederek: "Böyle ölüm anlarında kandil sömndürülür mü? Asıl şimdi yanması lazım. Onun için yağı arttırılır, söndürülmez" dediler. Hamdun Kassar, onlara şu cevabı verdi:

   "-O sağ olduğu sürece yağ onundu. Şu andan itibaren yağ varislerinin oldu."

   Nefislerine hiç önem vermeyen melametiler faziletin Allah'a ait olduğunu kabul eder ve iyişliklerini gizlemeye azami dikkati gösterirlerdi. Zira iyilik ve faziletleri anlaşılırsa itibar görecekleri, bunun ise nefislerine hoş geleceğini düşünürlerdi.

 

İSLÂMDA MELÂMİLİĞİN TARİHİ GELİŞİMİ.

 

Yusuf  Ziya  İNAN / 1976