Hakk'ı İstersen Yürü İnsan'a Bak

TÜRK TARİHİNDE ÖNEMLİ TARİKATLER VE KURUCULARI 3

 

TÜRK TARİHİNDE ÖNEMLİ TARİKATLER VE KURUCULARI
..:: 3 ::..

   Bir müddet sonra sofiyyûn yoluna meyledip, Konya'da bulunan Çelebi Hüsameddin'e intisab etmiş, sonraları Şemsüddin Tebrizî ile tanışması neticesi, zahiri ilimleri tamamen terkederek münzevî bir hayat yaşamaya başlamıştır. Hazret-i Mevlana'nın Şems-i Tebrizî ile sahralarda gezip dolaşması, talebeleriyle ilgilenmemesi dersleri tam manasıyla terketmesi birçok dedikodulara sebebiyet vermiştir. Muhitin fikirlerinin, Tebrizî'nin aleyhine gelişmesi, onun Konya'yı terketmesine sebeb olmuşsa da, Mevlana, Tebriz'e kadar giderek Şems'i alıp yine geri getirmeye muvaffak olmuştur.
   Daha sonra tekrar Konya'dan ayrılan Tebrizî, bir daha bulunmamak üzere izini kaybetmiş, bu hal Hazret-i Mevlana'yı son derece kederlendirmiştir.
   Hazret-i Mevlana, 5 Cemaziye'l-ahir 672 (17 Aralık 1273) tarihinde Konya'da vefat etmiş ve oraya gönülmüştür.27
   Vefatına düşürülen tarih "İbret"tir.28
   Mevlânâ'nın eserleri
   1. Divan: Mevlana'nın divanı gazel ve rubâilerden müteşekkildir. Gazellerin ekserisinde mahlâs yerine Tebrizî ismi vardır. Bu sebeble divanına "Divanı Şems-i Tebriz" dahi denir. Bazı gazellerinde mahlâs olarak "Salâhuddin" ismi görülür.
   2. Mesnevî-i Mânevî: Altı defterden mürekkeb olup, 25.700 beyti ihtiva eder. Mesnevî şârihi Ankaralı Rusûhi İsmail Dede yedinci defterini de bulup şerhetmiş ise de, bu defterin Mevlana'ya ait olmadığı bilinmektedir.
   3. Fihi mâ Fîhh: Hazret-i Mevlana'nın sözlerini içine alan bir eser olup, hayatı bakımından bazı önemli bilgileri içine alır.
   4. Mevaizü's-Seb'a: Hazret-i Mevlana'nın yedi öğüdüdür.
   5. Mektûbat: Son iki eser "Anadolu Selçukîleri Mevlevi Betikleri" ismiyle Türkçeye tercüme edilmiştir.
   Ben Kur'ân'ın bendesiyim
   Hazret-i Mevlana'ya dair olan bahsi bitirmeden, mühim birkaç hususa daha temas etmek gerekiyor.
   Hazret-i Mevlana: "Ben yaşadığım müddetçe Kur'an-ı Kerim'in bendesi (bağlısı, kölesi)yim ve onun emirlerine uyarım. Ben Muhammed Muhtar sallallahu aleyhi ve sellemin yolunun toprağıyım. Eğer benim sözlerimden bunun dışında bir söz nakleden olursa, hem o sözden, hem de nakledenden eza duyarım" buyurmuştur.
   Gel, yine gel!
   Mevlana'nın meşhur bir rubâisi de vardır ki, bu rubâi aleyhde ve lehte söylentilere sebeb olmuştur. Rubâinin manası, iyi tahlil edilerek izah edilmediği için Mevlana muhibbi sofiler bir kalemde rubâinin Mevlana'ya isnadıni reddetmişler, kabul edenler de zahir delaletine göre mana vermişler ve bu suretle hakikat kapalı kalmıştır. Meşhur rubâi şöyledir; şöylece terceme edilebilir:
   "Sen gel, ne olursan, ol yine gel! Kafir, ateşperest, putperest hasılı her ne mezhebte olursan ol yine gel! Zira bizim dergahımızda ümit kapısı kapalı değildir, yeis yoktur. Sen günahkar da olabilirsin, belki yüz kerre tevbeni bozmuş olabilirsin, ümitsizliğe düşme, yine gel!" şimdi bu parçadan şöyle hatalı bir mana çıkarıyorlar:
   "Bizim dergahımız öyle bir dergahdır ki, orada cins ve mezheb tefrik edilmez. Biz hepsini hoş görürüz, hepsi Allah'ın kuludur, herkes bir yoldan Hakk'a gitmek istemektedir, topluca bir arada hu çekelim, beraber olalım."
   Kur'an'a bende olan ve Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin yolunda bulunduğunu beyan eden bir mürşid, hak ve batılı ayırdetmeden, tarik-i müstakîme nasıl rehber olabilir? O halde rubâinin manası nedir?
   Hazret-i Mevlânâ demek ister ki:
   Sen doğuştan veya herhangi yanlış bir telkine uyarak hakikati kaybetmiş isen, yani mezheb ve meslekin her ne olursa olsun, bizim dergahımıza gel ki, o dergahta ümitsizlik yoktur. Kur'an-ı Kerim: "Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz"29 buyuruyor. Bizi sizi işte bu, ye'si reddeden dergaha çağırıyoruz. Kur'an-ı Kerim ayeti, rahmet ve mağfiretle doludur. Ömründe ve hayatının son deminde bir kere tevhid edeni cennetle tebşir eden30 son dinin büyük Peygamberinin yolunda bulunanı dergahımıza davet ediyoruz. Sen günahkar olsan da yine ümidini kesme. Çünkü yine o büyük Peygamber: "Günahından tevbe eden günah işlememiş gibidir"31 buyurmuştur.
   Ayrıca Buharî-i şerifte şöyle bir hadis-i şerif vardır: "Şeytan diyor ki: Senin izzet ü celaline yemin ederim ki, ruh insanoğlunda bâki kaldıkça, ben onun içinden çıkmam, iğvâ eder dururum". Ona karşı Zü'l-Celal buyuruyor: "Ben de izzet ü celalime yemin ederim ki, ruh onda bâki kaldıkça tevbe ile masiyetkar kulumun arasını açmam yani tevbe eder, affederim".
   Şu halde kul asi de olsa, günahkar da olsa tevbe edince Cenab-ı Hak tevbesini kabul buyuruyor. Buna dair bir çok nusûs vardır.
   İmdi Mevlana'nın rubâisine ters bir mana vermeye mahal kalmamaktadır. Maksadı tevhîde, İslama davettir. Ancak tevhîde davet, manası çekip uzatılan vahdete davet demek değildir.

   10-BEDEVİYYE TARİKATİ
   1. Ma'rûf Kerhî, 2. Şihabüddin Ahmed Tebrizî, 3. Şemsüddin Muhammed bin Yusuf Mağribî, 4. Abdü'l-Kuddüsî el-Mağrib, 5. Ebû Talib Abdürrezzak Endülisî, 6. Nureddin Hamid, 7. Abdülmecid el-Mağribî, 8. Zeynüddin Abdü'l-Celil İbni Abdirrahman, 9. Bedrüddin Seyyid Şerif Hasan Mağribî, 10. Eş-şeyh Ebû'l Abbas Seyyid Ahmed el-Bedevî.

   EBÛ'L ABBAS AHMED BİN ALİ EL-BEDEVÎ
   596 (1200) tarihinde Fas şehrinde doğup, yedi yaşında iken ailesiyle birlikte Mekke'ye gitmiştir.
   Şeceresi Hazret-i Ali'ye, hatta Ra'ad ve Adnan'a kadar uzatılmıştır. Ahmed'in birçok lakabı vardır. Ona, Afrika bedevileri tarzında lisam (yüzü örten peçe) taşıdığından dolayı "el-Bedevî" deniliyordu.
   Mekke'ye yapılan seyahat 603-607 (1206-1210) yılları arasındadır. Bedevilerin, bu aileye fevkalade hüsn-i kabul gösterdikleri söylenir. El-Bedevî, bu seyahatinden sonra Mısır'a gitmiştir.
   Hicrî 627 yılına doğru Ahmed Bedevî'de derûnî bir tahavvül vukû'a gelmiştir. 633 tarihinde gördüğü bir rüya üzerine Irak ve Şam'a gitmiş ve daha sonra Mısır'ın Tanta kasabasına, yerleşmiştir. Bu suretle Bedevî, Tantavî nisbetiyle de şöhret bulmuştur.
   Kendisi yedi kıraat üzerine Kur'an-ı Kerim okur ekseri vakitlerini ibadetle geçirirdi.
Tanta'da, evin damına çıkar, yüzünü güneşe çevirip, gözleri kızarıp bozuluncaya kadar hareketsiz dururdu. Bazan uzun bir sükûta dalar, bazan devamlı sayhâlar koparırdı. Geceleri Kur'an-ı Kerim okumak adeti idi.
   Tanta'da 41 sene kadar ömür sürdü. Onun güzel sözlerinden bazıları şunlardır:
"Bizim tarikimiz, Kur'an, Sünnet, hakikat aşkı, safvet, doğruluk, ızdıraba sabır ve tahammül, ahde sadakat üzerine kurulmuştur".
   "Başkasının felaketine sevinilmemeli; iftira etmemeli ve fenalık yapmamalı; kötülüğe; iyilikle mukabele etmelidir".
   "Öksüze acı, çıplağı giydir, açı doyur, garibe ve misafire layık olduğu hürmeti gösterip; bu suretle belki Allah'a yaranırsın. Sirke nasıl balı bozarsa, dünya sevgisi de takvayı öyle bozar".
   Bedevî tarikatinin alameti kırmızı hırka, nikâb ve kırmızı alemdir. Ahmed Bedevî 12 Rebiü'l-evvel 675 (24 Ağustos 1276) -'da Tanta'da vefat etmiş ve orada defnolunmuştur.32
Ahmed Bedevî'nin eserleri şunlardır:
   1. Evrâd.
   2. Salatlar: Bunlar hakkında hicrî XII. asrın meşhur sofîsi Abdurrahman bin Mustafa Aydarus "Fethu'r-Rahmân" ünvanlı bir şerh yazmıştır.
   3. Vasâya: Manevî vasiyetnamesidir. Bu eserinde, başta Kur'an ve sünnete sıkı sıkıya bağlanma nasihati gelir. Geceleyin kılınan namazın her rek'ati, gündüz kılınan bir nafile rek'atten daha makbuldür. Bilhassa zikrin kıymeti pek yüksek tutulmuştur; fakat buna kalbin iştiraki lazımdır. Kalb iştirak etmezse, zikir sadece yaygaradan ibaret kalır. Zikrin son semeresi vecid'dir, Allah aşkıdır, Şu suretle doğar: Allah'ın vahdeti üzerine teemmül ederken tebcil edilen kalbe, nûr-i ilahîden bir şua düşer. O zaman onun içinde sevgiyle karışık yakıcı bir arzu doğar ve o, kuvvetle ona sımsıkı bağlanır. İman, en çok kıymeti haiz olan şeydir. İçten inanan en mükemmel müslümandır.
   Bedeviyye tarikatinin şubeleri:
   Şenaviyye, Metbûliyye, Halebiyye, Beyûmiyye, Merzûkiyye, Sutûhiyye, Ulvâniyye.33

   11-DESUKİYYE TARİKATİ

   SEYYİD İBRAHİM BURHANEDDİN DESÛKÎ
   Dört kutubtan biri ve Desûkiyye (Düssûkiyye) tarikatinin pîridir. Desûkiyye tarikati Şazeliyye tarikatinin bir şûbesidir.
   Aşağı Mısır'da Desûk (Düsûk) kasabasında 636 (1238) tarihinde doğmuştur. Babası Ebû'l-Feth bin Abdi'l-Ganâim el-Vasıtî'nin damadı ve halifesi Ebû'l-Mecd'dir. Nesebi Hazret-i Ali'ye kadar ulaşır.
   Babası Rıfaî tarikatine mensuptur. Bu cihetle babasının Rıfaî hırkasını giyen Desûkî (Dusûkî), sonra da hem Rıfaî hem Sühreverdî olan Şeyh Necmüddin el-İsfahanî'ye intisap etmek suretiyle, her iki tarikatten de hırka giymiştir.
   Hayatının yirmi senesini Desûk'taki halvethanesinde eser yazmakla geçiren Desûkî 676 (1272) Tâcü'l-Arus'a göre 692 (1294) tarihinde vefat etmiştir.
   Tarikat ehli arasında, her birisinin Hulefa-i Raşidîn'den birinin hidayet ve irşadına mazhar olduğu kabul edilen dört kutubdan Desûkî, İmam Ali'nin maneviyatına varis addedilerek, kitaplarda keramet ve harikulada hal sahibi velîlerin en önde geleni olarak zikredilir.
Desûkî, şeriate son derece kuvvetle yapışmıştır. Bu sebeble tarikatinde şeriatten ayrılmamayı esas ittihaz etmiştir. Müridlerine, şeriate azami derecede uymalarını tavsiye ettiği gibi, aynı zamanda şeyhin telkin ettiği şeyleri de bizzat nefislerinde tatbik etmek suretiyle hakikat ile şeriati mezcetmeleri üzerinde ısrarla dururdu.
   Şeriatten ayrılan kimse en yakın hatta evladı dahi olsa, onun nazarında makbul değildi. Bununla beraber şeriate yapışan kimseyi, dünyanın öbür ucunda da bulunsa ve hatta onu hiç tanımasa, yine evladı telakki ederdi.
   Onun inancına göre şeriat asıl, tarikat fer'îdir.
   Desûkî, tarikati dünya menfaatlerine alet edenlere hücum eder, eserlerini de sadece bazı mes'eleleri izah maksadıyla yazdığını söylerdi.
   Desûkî'nin oğlu olmadığı için, tarikatini kendisinden sonra kardeşi es-Seyyid Ebû'l-Ümrân Şerefüd'din Mûsa yaymıştır.34
   Desûkiyye tarikatinin şubeleri: Şernûbiyye ve Âşuriyye.35

   12-SA'DİYYE TARİKATİ
   1. Cüneyd Bağdadî, 2. Ebû Ali Rudbarî, 3. Ebû Ali Katib Mısrî, 4. Ebû Osman Mağribî, 5. Ebû Kasım Ahmed Kürkanî, 6. Ebü-bekr Nessac Muhammed Tûsî Ali bin Abdillah, 7. İbrahim Ebû'l-bakâ, 8. Ebû'l-Berekât Bağdadî, 9. Ebû Saîd Endülisî,10. Ebû Medyen Mağribî, 11. Abdullah Şeybânî, 12. Yunus bin Şeybanî, 13. Sa'düddin Cebbâvî eş-Şeybanî.

   SA'DÜDDİN BİN MÛSÂ EL-CEBBÂVî EŞ-ŞEYBÂNÎ
   Künyesi Ebû'l-Fütûh, ismi Muhammed Sa'düddin'dir. 593 (1197) senesinde Havran'da dünyaya gelmiştir. Sonraları Cebbâ isimli beldeye giderek oraya yerleşmiştir. Cebbâ, Suriye'de, Havran ovasıyla Kudüs şehri arasında ve Kudüs'e 50-60 kilometre uzaklıkta bir köydür.
   Tarikati üç vasıta ile Ebû Medyen el-Mağribî hazretlerine müntehi olur.
   Sa'düddin 700 (1301) tarihinde Cebbâ'da vefat etmiştir.
   Harirîzade: "Abiku's-Saadeti'l-Ebediyye fi Tariki Saadeti's-Sa'diyye" namında bir eser vücûda getirmiştir.
   Sa'diyye tarikatinin şubeleri: Tağlebiyye, Vefaniyye, Aciziy-ye, Selamiyye.36

   13-NAKŞİBENDİYYE TARİKATI
   1. Cüneyd Bağdadî, 2. Ebû Ali Rudbarî, 3. Ebu Ali Katib, 4. Ebû Osman Mağribî, 5. Şeyh Ebû'l-Kasım, 6. Ebu Ali Fârmedî, 7. Hoca Yusuf Hemedanî, 8. Abdü'l-Halik Gücdüvânî, 9. Hoca Ârif Rîvigirî, 10. Hoca Mahmud İncir Fağnevî, 11. Hoca Ali Râmitenî (Hazret-i Azizân), 12. Hoca Muhammed Baba Simâsî, 13. Seyyid Emîr Külal, 14. Hoca Bahâüddin Nakşibend.

   BAHÂÜDDİN BİN MUHAMMED EL-BUHÂRÎ
   718 (1318) tarihinde Buhara civarında "Kasr-ı Ârifan" isimli köyde doğmuştur.
   Bahaüddin henüz üç günlük bir çocuk iken, Kasr-ı Arifan'a gelen Hoca Muhammed Baba Simasî (Sammâsî) tarafndan manevî evlatlığa kabul edildi ve büyüdüğü zaman da tasavvufi terbiyesi o sırada beraberinde bulunan Seyyid Emîr Külal'e bırakıldı.37
   Bahaüddin'de, manevî mürşidi Seyyid Abdü'l-Halik el-Gücdüvânî'nin te'siri daha büyük olduğu ileri sürülmektedir. Nitekim kendisinin Emîr Külal'in aksine Abdü'l-Halik Gücdüvanî'ye uyarak zikr-i hafîyi tercih etmesi, bu sözü te'yid etmektedir.
   Zikr-i hafiyi müdafaa ile ona göre amel eden Bahaüddin'in bu hareket tarzı Emîr Külal'in müridlerinin şikayetine yol açmış, fakat şeyh, her bakımdan çok takdir ettiği Nakşibend'in bu türlü hareketini hoş karşılamıştı.


   _____________________
    27_ Nefehat Terc., s. 516-520; Kamusul'l-A'lam, c. III, s. 1825; Lügat-i Tarihiye ve Coğrafiyi c. III, s. 41; İslam Ans., c. III, s. 53-58.
    28_ Eski harflerimizle yazılıp, Ebced hesabına göre değerlendirilirse vefat tarihi çıkar.
    29_ Zümer sûresi, ayet: 53.
    30_ Bezzâr, Ebu Saîd radıyallahü anh'den.
    31_ İbni Mâce, İbni Mes'ûd radıyallahü anh'den.
    32_ Kamusu'l-A'lam, c. II, s. 1257; İslam Ans., c. I, s. 176.
    33_ Mir'atü't-Turuk, s. 20.
    34_ Kamusu'l-A'lam, c. I, s. 570; İslam Ans., c. 3, s. 555.
    35_ Mir'atü't-Turuk, s. 21.
    36_ Aynı eser, s. 22.
    37_ Enîsü't-Talibîn Terc.