Hakk'ı İstersen Yürü İnsan'a Bak

ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK 

 

ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK 
 

         Hz. Resûlullâh (s.a.s.) Mûtu kable en temûtu: “Ölmeden evvel ölünüz” diyor! bizler bu değerli hadisten ne anlıyoruz? Peygamberimiz; Hz. Muhammed Musatafâ (sallallâhü aleyhi ve âlihi vesellem) efendimizin bizlerden istediği tek şey, cebrî ölüm gelmeden, ihtiyârî ölüm ile; yâni daha hayattayken, yaşarken bir ölüm geçirerek Hakk'a vâsıl olmamızı istiyor bizlerden. Biz insanlar, ölüm deyince aklımıza sadece bedenin yok olması olarak geliyor ve ölümü bu şekilde anlıyoruz. Peki; “Ölmeden evvel ölmek” nasıl olur? İnsanoğlu kendisine ait olmadığı hâlde kendisine isnad ettiği üç fenâsını ifnâ (yok) etmekle hakîkî ölümü, yâni Peygamberimizin buyurduğu ölümle ölmüş olur. Bu ölüm de dediğimiz gibi üç fenâyı ifnâ edeceğiz! peki, nedir bu üç fenâ? Neyimizi öldürmemiz gerekli ki, ölmeden evvelki ölümü gerçekleştirmiş olalım? Bizler; Ölmeden evvel ölmeyi, fenâ-i efâlimizi, fenâ-i sıfâtımızı ve de fenâ-i zâtımızı, bir mürşidi kâmilin tâlim ve terbiyesi altına girerek gerçekleştireceğiz. Yâni bir kâmil-i mürşide intisâb edip, o mürşidden; Tevhîdi efâl, Tevhîdi sıfât ve Tevhîdi zât derslerini okuyup; bu üçlü birliği birleyip, kendimizden kendimize cemedeceğiz ki, ölmeden evvelki ölümü gerçekleştirmiş olabilelim. Bakınız, Allah dostlarından bir Hakk dostu olan Hasan Fehmi Tezdoğan Efendi Hazretleri, İhtiyâri mevt olanlar için yazdığı bir ilâhisinde şöyle diyor. 

        ÖLMEDEN EVVEL ÖLÜP

 

         Ölmeden evvel ölüp,

         Kabre giren anlar bizi,

         Haşrolup haşrolmadan,

         Mahşer gören anlar bizi.

         Murg-ı Ankâ ismine,

         Bülbül olanlar anlamaz,

         Mâverâ-yı kaf olup,

         Ankâ olan anlar bizi.

 

         İlm-u irfân mahzeni,

         Hakk'dan gelir sanma kitâb,

         Cümle ilm-u irfâna,

         Mahzen olan anlar bizi.

 

         Biz o zerreyiz muhit,

         Şemse karıştı vârımız,

         Ol hakîkât şemsine,

         İlhak olan anlar bizi.

 

         Deryâ-yı âb-ı hayattan,

         İçmişiz ermez memât,

         Ummân-ı âb-ı hayatta,

         Gavvâs olan anlar bizi.

 

         Söylenen bir kuşdilidir,

         Bilmeğe irfan gerek,

         Tevhîd-i murg-ı zebândan,

         Ders alan anlar bizi.

 

         “FEHMİ”yi sîretle görmek,

         Kimseye olmaz nasîb,

         Bîhurûfu lâfz-u savt,

         Sohbet eden anlar bizi.

 

         Demek ki, kişi ölmeden evvel ölüp kabre girecek. Yâni vücûd kabrine girecek ve yine girmiş olduğu vücûd kabrinde dirilecek. Nereye dirilecek? Âhirete… Yâni Âhirete demek, Yeni anlayışında dirilecek. “Enel Hakk” sırrına erip, Hakk'da eriyip küle kavuşacak.  Âhiretinde yalnızca tek gördüğü hep dîdar olacak, Hakk olacak. Artık o, her gördüğü yerde Halk değil, Hakk'ı müşahade edecek. Başka bir anlamıyla da Kurb-i Ferâizden Kurb-i Nevâfil (Âhiret)'e uyanacak. Ve Kul olduğunu idrak ederek, kulluğunun gerektiği şeyleri yapacak. Hz. Resûlullâhın, ashâbına dediği gibi! “Ey ashâbım; yürüyen ölü görmek ister misiniz? Yâ Resûlullâh hiç yürüyen ölü olur mu? Sorusuna karşılık, Peygamberimizin; Ebû Bekir’e bakın” Cevabını verdiği gibi. Demek ki, Hakk'ın katındaki gerçek kul, ölü olan kuldur. Yâni cebrî ölüm gelmeden kendi isteği ile ihtiyarî mevt olanlar Hakk'ın hakîki kullarıdırlar. Ölü taklidi yapanlar değil. Allâh’ü Teâlâ, cümlemizi ölmeden evvel ölen kullarından eylesin İnşaallah Âmin. Cümlenize Aşk-ı niyâz ile bâki selâmlar. Aşk ile hûû...

 

Fakîrullâhmelâmî.

İstanbul.

05/Ocak/2011/Çarşamba.