Hakk'ı İstersen Yürü İnsan'a Bak

YİRMİNCİ SOFRA

 

YİRMİNCİ SOFRA

 

Allah Teala buyurdu: "Ey Peygamber,Rabbinden sana indirileni tebliğ et.Eğer yapmazsan O'nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun." (Maide 67).Beyzavi (Ks.S.) şöyle diyor: "Ayetin zahiri,bütün indirilen şeyin tebliğini gerektirir.Belki de murad: Kulların menfaatlerine uygun olanı tebliğdir.Çünkü Allah'ın ifşasını haram kıldığı sırları da vardır."

Süfyan İbnu Uveyne,Ebu Hüreyre (R.A.) den Peygamber Aleyhisselam Efendimiz'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Öyle ilim vardır ki kapalı inci gibidir.Onu Allah'ı bilen alimlerden başkası bilmez.Onu söyledikleri zaman kibirlilerden başkası inkar etmez." Avarifte de bu mevcuttur.Hadis şunu ifade etmektedir: Yani ilmin başkasına göre kapalı oluşu,kapalı eşyanın kıymet,güzellik,üstünlük bakımından kapalı olmayan nisbeti gibidir.Bu takdirde Hadisin manası şöyle olur: İlimler arasında kapalı ve saklı eşya gibi bir ilim vardır ki onu ancak Allah'ı bilen alimlerden başkası bilmez.Bu ilmi söylerse,onu ancak gaflet ehli ve suret erbabı inkar eder.Çünkü bu ilim suret ilmi değildir.Eh kişi de bilmediğine düşmandır.İhya'da Zeynü'labidin'den rivayet edilen bir beyt vardır:

"Nice ilim cevheri var ki onu saçsam: Sen puta tapıyorsun derler.Mü'minlerden birtakım adamlar kanımı helal sayarlar;Ve yaptıkları şeylerin en kötüsünü güzel sanırlar."

Fakir der ki: Bu zikredilen alim o kimsedir ki,onun ilminin cevherlerini,sadeflerin alimleri,hatta meşayihinde çoğu anlamaz.Nitekim Şeyh Akşemseddin,Risale-i Nuriyyesi'nde şöyle diyor: Bir kısım da var ki ehl-i hakikatten olmayan şeyhler onu inkar ederler.Bu alim tıpkı şu denize benzer: Halk arasındaki şüphe ve ihtilaf rüzgarlarının esmesi neticesinde üstünün dalgalanmasından dibi etkilenip hareket etmez.Onlar varlık Arşının gölgesi altında oturmuş,oradan korkusuz ve hüzünsüz insanların hallerini seyrederler. "Doğrusu Allah'ın velilerine korku yoktur,onlar üzülmezler de." (Yunus 62).

Hikaye olunur ki tüccarlardan biri,dirhemlerle,dinarlarla dolu bir gemi ile bir padişahın memleketine gitmiş. "Bu şehirde ticarette bana kim denktir?" diye dellal çağırtmış.Hiç kimse bulunmamış.Yalnız bir kişi çıkmış ama elbisesinin eskiliğinden ve isminin küçük görülmesinden dolayı onun zengin olduğu bilinmezmiş.Meğer bu zata babalarından,dedelerinden bitmez tükenmez hazineler kalmış imiş.Kendisi her gün o kalan cevherlerden bir cevher döğer,onu yemeğe katar,yanındakilerine yedirirmiş.Onların kuvvetleri günden güne artarmış.Tacir bunu duyunca hemen ona misafir olmak istemiş.O da bunu misafir kabul etmiş.Yine adeti vechile önüne bir cevher koymuş,döğmek istemiş.Tüccar: "Bunu bana ver,gemidekilerin hepsini sana vereyim." demiş.O zat: "Hayır" demiş,senin geminde olanları ben ne yapayım? Ben hamal değilim.Bana bu yeter.Senin geminde olanlara ihtiyacım yok benim." Tüccar demiş ki: "O halde bana hibe et." O zat: "Bizim adetimiz,demiş,cevheri döğmeden müstahak olanlara vermemektir.Çünkü cevheri bütün alırsa bunu zaptedemez,fazla yer bu yüzden helak olur.Onun için döğerler,yemeğe katarlar ve o suretle yiyenlerin önüne koyarlar.Onlar da bunu yerlerse akılları,zihinleri ve fikirleri nurlanır,zekaları artar,bunun gibisini kazanmaya muktedir olurlar.

 

MAWÂİDU'L-İRFAN

İRFAN SOFRALARI

Niyazî-i Mısrî

Notlarla çeviren: Prof.Dr.Süleyman ATEŞ.