Hakk'ı İstersen Yürü İnsan'a Bak

ON BİRİNCİ SOFRA 

 

ON BİRİNCİ SOFRA 

 

Bin altmış yedi senesi Rebiu'l-ahir sonlarında bir gün kulların çokluğunu, fakat abidlerin azlığını, zahidlerin nadir olduğunu, ariflerin de yani ariflerden Allah'a yaklaştırılmış olanların azdan az olduğunu; çoğunluğu fasıkların, asilerin ve kafirlerin teşkil ettiğini ve bana göre bunların Allah'ın rahmetinden uzak bulunduğunu düşünüyor ve kendi kendime diyordum ki: "Acaba bu çoğunluğun hali ne olacak? Biz iyi biliyoruz ki Yüce Allah Erhamürrahimin'dir." Bunun sırrının, Allah tarafından açılması için kalbimin burçlarında dolaşıyordum. Birden bana iki kanatlı büyük bir kapı açıldı. Kanatlarından birine şöyle yazılmıştı: "Bu, dünyanın sırrıdır." ötekine de: "Bu, ahiretin sırrıdır." yazılı idi. Kapının hemen ardında güzel yüzlü, mütenasip endamlı, yüzünün nurundan Güneşin utandığı bir genç gördüm. Bana dedi ki: "Sana dünya ve ahiretin sırrı açıldı. Üzerindeki beşeri elbiseyi ve izâfî varlığı (vücudu) at, kapıdan içeri gir. Tuhaf bir şey göreceksin ve sana ledünni ilimler açılacak, Yüce Allah'a yakın ve uzak olanı bilecek ve dertlerden kurtulacaksın." Çıkardım ve kapıdan içeri girdim. Bana nurani bir elbise giydirdi. Bir de baktım ki, ilmim ve anlayışım, kulağım, gözüm, bütün iç ve dış duyularım başka bir ilme, başka bir anlayışa, başka bir kulağa, göze ve yeteneklere değişti. Günüm, "Arzın başka bir arza, göklerin başka göklere değişip herkesin tek kahredici Allah'ın huzurunda duracağı gün" oldu. Ve: "O'nun vechinden başka her şey helak olacaktır." ayetinin manası meydana çıktı. Bildim ki, Rabbımın bana giydirdiği elbise, Hakkani varlıktır. Sonra o halimle yaratılmışlara baktım. Gördüm ki, benim zannımda âbid, zâhid, veliyyullah olanların çoğu Allah'tan ve O'nun rahmetinden uzaktır. Onunla Allah arasında gösterişten, işittirmeden, kendini beğendirmeden, nefsini temize çıkarmadan, böbürlenmeden, kendi nefsi yahut insanlar hakkında Allah'a kötü zan taşımaktan ya da zâhiren kendinden aşağı olana hakaret gözüyle bakmaktan meydana gelen bir perde vardır. Halbuki kendisi iyi yaptığını sanıyor. Ve zannımda fasık, asi, riyakar, sapkın, bid'atçi, mülhid, zındık olanların çoğunu da Allah'a yakın, Allah'ın dostu, O'nun sevgilisi gördüm. Bunlar, kalblerinde bulunan üzüntü, zillet, hulûs, Allah'ı bilme kendi nefsi ve diğer kullar hakkında Allah'a iyi zan besleme, herkese tevazu gösterme gibi sebeplerden bir sebeple Allah'a yaklaşmışlardı. Ve gördüm ki, uzaklaştırıcı sebeplerin en kuvvetlisi kibir ve şöhret; Allah'a yaklaştırıcı sebeplerin en kuvvetlisi de tevazu ve mahviyettir. Aslında yakınlık ve uzaklık varlığı olmayan mevhum şeylerdir ya. Sonra bana: "Benim velilerim, benim kubbelerim altındadır, onları benden başka kimse bilmez." Kudsi Hadisinin sırrı açıldı. Allah Teala'nın örtüsüyle ayıp kubbelerinin altında gizli olan velileri kimse bilmez. Bunları, izafi varlığı atanlar bilirler. Peygamber Aleyhisselam Efendimiz buyurmuştur: "Varlığın öyle bir günahtır ki, onunla hiçbir günah mukayese edilmez."

Sonra Hakkani vücudu giydim, ve öylece ikinci defa halka baktım. Bu defa bütün mahlukatı Yüce Allah'a yakın gördüm. Gözüm, önceki bakışında aldanmış olduğundan üzüntü içerisinde bana döndü. İmam Şatıbi bu görüş makamında bir beyit söylemiş: 

"Bütün insanlar mevlâ sayılır; Çünkü Allah'ın kazâsına göre bir iş yapıyorlar." 

Sonra bana daha başka sırlar ve bilgiler de açıldı ki, onları ifşâ etmek helâl değildir. İşte o vakitten beri o görüş ve o varlık benden hiç gitmedi. Evvel ve âhir Allah'a hamdolsun. 

 

MAWÂİDU'L-İRFAN

İRFAN SOFRALARI

Niyazî-i Mısrî

Notlarla çeviren: Prof.Dr.Süleyman ATEŞ.