
Hakk'ı İstersen Yürü İnsan'a Bak
- VIII - SEYYİD MUHAMMED NUR'ÜL ARABİ'NİN ESERLERİ İÇİNDE GEZİNTİ
- VIII -
SEYYİD MUHAMMED NUR'ÜL ARABİ'NİN
ESERLERİ İÇİNDE GEZİNTİ
Seyyid hazretleri mevcudatın bir görüntü olduğuna kanidir. Ve varlığın müstakil vücudları olmadığını şöyle beyan buyurur:
<< ... Onlar kar'a müşabihtir.Vücudü müstakilleri yoktur. Zira kar'ınvücudu suyun vücududur. Başka vücud yoktur. Halk dahi böyledirler.Vücudları vücudü Hak'tır, müstakil vücudları yoktur. << Ente >> halbu ki sen Allah Hak teâlâ'ya hitaptır. << Lehâ >> yani halkın vücudları ve zuhurları için << elmaellezi hüve tabii >> yani zahir olan kar, su gibidir. << Mâ elselceti fi hakikate >> yani hakikatte ve nefsül emirde kar,suyun vücududür. Ancak su bürûdeti hava (soğuk hava) ile kar suretinde görünür. Su namı gizlenip kar namı zahir olur. Nefsil emirde şeyi vahidtir. Halk olan şey cümlesi Hakk'ın zuhurudur. Her suretle cilvegar olup ol cilvelerle halk nam oldu. Nefsil emirde zatı ilahiyeden gayrı zat yoktur. Cümle halk namıyla olan kendi cilvesi ve zuhurudur. << Ve gıyâne yekün fi hükmü dâaateş şerâyi >> yani kar ve su şer'ide ve ahkâmı zahirede birbirlerine mugayyirdirler. Zira su ile taharat olur.Kar ile olmaz. Hatta kardan gayrı su bulunmaz ise ve kar'ı eritecek şey yok ise teyemmüm caizdir. Kar'ın vücudu teyemmüme mani olmaz. Lâkin suyun vücudu mani olur. Ve bundan malum oldu ki zahr şer'ide kar'a, su itlak etmezler. Zira kar'ın vücudü müstakili yoktur ki ana su itlak oluna... kezalik zahirde ve namda Hakk'ın cilvesi olan halk zâtı Hakk'ın gayrıdır, zira zâttan gayrı zât yoktur ki ana Hak itlak oluna. Velhasıl kar suyun mazharı ve sureti olduğu gibi halk dahi Hakk'ın mazharı ve cilvesidir. Lâkin halk'a Hak olunmaz ve mağduma ıtlak olunmaz velâkin << yeshibül serece yerfaü hükme ve yevzâh hükm-ül mâ vel emrivâki >> yani kar eriyip kar namı ve hükmü olan ademi taharet ve teyemmüm ve teyemmüme mani olması ref olup ve su namı ve hükmü olan taharet vaaz olunur.>> (86)
Vahdeti vücud inanacının tahlil ve izahını yapan Seyyid hazretleri: Tevhid tedrisinin gereğini Şerh-i Nutku imamı Ali isimli eserinde açıklarken ahkamı ilâhiyeye itaatkâr ve erkâna saygılıdır:
<< Kezalik süluki tevhid ile Hak teâlâ tenbih buyurur.......... ey liyahidün cümle halkı fani etmek gerektir. Tevhidi efal, tevhidi sıfat, tevhidi zât ile halk zahir ve fani badehû zâtı Hak müşahade olunup hak nazarıyle sülûk ile halk fani ve Hak baki olduğunu müşahade kılınıp cümlesi Hak zahir olur. Velâkin sülûki tevhid olmaksızın halk Hak demek küfürdür. Neuzubillahi teâlâ. Kâle Ali (R.A.) el cemi bilâ fark zindikatül fark bilâ cem şirk. Taifei Bektaşiyün kendilerini nisbet eden mülahaza ile bilâ süluk tevhid-i halk'a Hak demek ve nazarlarında halkınvücudlarını var müşahade ve mülahaza etmek Mâa haza ıtlakları mücerret küfürdür. Firavunun (Ene rabbikümü âlâ) iddiası gibidir. Allahım ahkâyenâ ân katnet lişeytanil racim. Bu makül cem ve hazretül ruh ve kurbu feraiz tesmiye olunur. Bu makamda enelhak caiz olur. Fakat bu sırrı fâş etmek caiz değildir. Mansur ibnül hHallaç bu sırrı ketme sabrı kalmayıp (Enel Hak) sırrı zahir fâş oldu. Kendi katline dua okudu. Tecemâtel ezdâdı fi vahît Lehâ fehi selâsete anhü sâatı yani bu makam hazreti cemide efal ve sıfat ve zât Hak'la kaim olduğu müşahade olunur. Beyinlerinde zıddıyet sabit olur. Meselâ evvel, Ahir, Zahir, Bâtın, muti ve mani akur münkani gayrileri esma ve sıfata yani hüsnücemal ve zâtı vahit olan Hak Teâlâ hazretlerinin cilveleridir ve sıfatlarıdır ve bu makam'ı cemül cemide yani efal zahir zât Hak'la zahir olur. Mahaza zıddıyet vardır, su ve kar ve hacer ve eşcâr ve hayvan ve nabat ve gayrıları gibi. Velâkin cümlesi sıfat ve efal ve zât Hak'la zahirdirler.Vücudü müstakilleri yoktur ve zuhurları ayni zuhuru Hak olduğunufihi selâsete ve hüve anhi sâatih. Devu mısraı ile dahi işaret eyledi. Yani cümle sıfat ve efâl gerek maani ve gerek suveri Hakk'ın mezâhirleridir. Cümlesini zâtı Hakk'a nisbet edip fani ve bâtın olur. Ve hüveankü saatı, yani o mezahirden zahir vr bâtın zâtı Hak'tan gayrı yoktur. Görmezmisin ki aynaya nazar eylediğin halde ayna kaybolup ve sûret nazır olur. Bundan ötürü ayineye nazar etmek sünnettir, Hatta mâcâalel Lâhe meselen rühetel mezahirikel mirat eseri varit oldu ve sallallahü alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ ve sahbihiecmâin. >> (87)
Demek kicezbe ve hâl içinde bulunan kimse (enel hak) sırrına agah olursa da, bu sırrı fâş etmek, açıklamak, şeriate aykırıdır ve yasaktır. Eğer arif, bu sırrı açıklamışsa suç işler ve kendisine şer'i hüküm uygulanır. Nitekim meşhur Hallacı Mansur, (enel hak) dediği için ölüme mahkûm edilmiştir. Her hâl bir makamın, bir aşamanın ifadesidir. Esasen Hazreti Seyyid, eserlerinde makam ve hâl konusunda çok mdururlar. MÜRŞİDÜL UŞŞAK isimli eserinde Hazreti Pir şöyle buyurur:
<< Makamat yedidir. Üçü makamı fenafillah, dördü makamı billâhtır. Bu makamlar ile zevk olunur. Bu makamlar yedidir. Evvelki tevhidi efal ve fenai efal ve tecellii efaldir. Ol makamda sâlik hissen ve aklen ve hayalen idrâk eylediği ef'ali hazreti maşuka nisbet edip o ef'ali ayinesinden hazreti maşuka rabt olup maşukunu zikreder. İstiğrak hasıl olacağı, hattqa bir kimse onu hizb etse ol hizbi maşuka nisbet edip gayriye nisbet olmaya. (Lâ faile illâ hû) netice zahir olur. Gafil olmaya. İkinci tevhidi sıfat, fenai sıfattır ve tecellii sıfattır. O makamda sâlik hissen ve aklen ve hayalen idrak eylediği sıfat kemaliyle Hakk'a nisbet edip ol sıfat ayinesinden hazreti maşuka rabt edip Allah'tan istiğrak hasıl olur. (Lâ mevsûfe illâ hû) neticesi zahir olur.
Üçüncü tevhidi zât ve fenai zât ve tecellii zâttır. O makamda sâlik hissen ve aklen gerek efal ve sıfat ve gerek zât ayinelerinden vücudullaha rabt olup, yani eşya bir vücud olup vücudu hak olduğunu mülahaza ede: İstiğrak neticesi hasıl olur. (Lâ mevcûde illâ hû) neticesi hasıl olur. Sekri tam olur. Vahdet ile kesretten mahcûp olur, hatta bu kesrettir sual etsen cevap veremez. Badehu sahva (açılma) gelip makamı Bekabillaha vasıl olur. Ol vakit hazaratı Hamsei ilâhiye olan Hazretül Gayb zatı hazreti lâhût, sıfat hazreti ceberrût, esmâi hazreti melekût, ervaı hazreti nâsût, ilmi şahadet, şahadeti dünya bu cümleleri birbirinin mezâhiri olmak müşahade eseri hülûl ve ittihad yoktur. İmdi bu aynel yakin misalleri dörttür. Evveli vahdeti şuhudu galip olmak. Buna makamül cemi ve seyrül cemi derler. Bu makamla Hadisi kutsi varit oldu. (İzâ takrebû ilâ abdi bilnevâfil ahiyyete feiza ahiyete küntü semiellezi li semih bihi ve basarellezi bâsir bihi ve lisanellezi yentuk biha ve yedelleti bibatşı bihâ ve ricle yemşi biha innallahe yekûle alâ lisane abdi semiallah limen hamide) varit oldu. Bu makamda (mâre eyte şeyen illâ ve reeytallahe). İkinci kesret mezahirdir. Şuhudu galip olur. Buna hazreti makamı cem ve setri mahbubi derler. Ve bu makamda lisanı (mâreeyte şey'en illâ ve reeytallahe bihamdi). Üçüncü hem kesreti mezahiri, hem vahdeti mezahiri ikisi ile müşahade olunur. Buna makamı cemül cem ve kabe kavseyn derler. Bu makamda (innallahe yekûlü alâ lisani abde) varit oldu. (Maarreyte şey'en illâ reeytallahe maâ). Dördüncü vahdeti kesreti aynı vahdet müşahade eder. Bu makam Ahadiyetül cem ve ev ednâ makamıdır. Bu makamda: ( Maâ remeyte izremeyte velâkin innallahe remâ) varit oldu. (Maâreliahe illallahe) badehu iman tahkiki olup Hakkal yakine dahil olur.
Hakkel yakin bir makamdır ki ona makamı temkin ve makamı hitam ve makamı ahadiyet derler. Ve bu makamda ne vahdet ve ne kesret.... belki fani sabiti hitam olur. Ve bu makamda lisanı (Maârellahe illallah'tır).
Velhamdülillah alâ tevfika makamlar burada beyan olunur. Makamı tevhidi efale cemi mezahirde görünen ve kendi vücudünde cemi azanın efal ve hareketi bilkülliye Hakk'a verip Hak hareket ettirir demeyi mülahaza ve müşahade ederek bu makamda zevk hasıl olur. Makamı tevhid, sıfatı cem görünen ve işiten bil külliye Hak'tır. Böyle mülahaza ederek bu makamda zevk hasıl olur. Makamı tevhidi zât, efal ve sıfat balada tasrih olduğunu vechiyle zâttan huruç gerek ef'ali ayni ve gerek sem'a ve cemi sıfat bilkülliye geldiği zâttandır. Böyle mülahaza ederek zevk hasıl olunur. Makamı cem bilkülliye sıfat ve zât bunların küllisini Hak'tan gayrı görmemek veya küllisini Hak görüp mülahaza ederek zevk olunur. Makamı hazretül cem, Hak'tan zâhir olan mezâhirin fikri galip olmasıyle buna makamı hazretül cem beyan olunur. Makamı cemül cem, Hak teâlâya nisbet olan ef'al ve âsârı ve müessiri Hak Teâlâ ile yeknazarda müşahade eder. İmdi gerek mezahirden tefekkürü ve gerek mezahirden vahdetinin tefekkürü ve zahir ve bâtın ikisini mülahaza ve tefekkür ederek zevk olunur. Makamı ahadiyetül cem bu zikrolunan bilküllisi zatı Hak'ta fani edip ve fani görüp bu makam tefekkür ve mülahaza ve müşahade ederek zevk olunur. Vallahü hadi velhamdülillahi Rabbil âlemin. >> (88)
Makamlar, insanı hâle eriştiren, tevhid hakikatine götüren yollar, ışıklardır. Herbiri bir hakikat şehridir ve bu şehirlerden geçe geçe gerçek hakikate, gerçek şehre varılır. Bir anlamı ile makamlar iman duraklarıdır.
Seyyid Muhammed nur, insan'ın kutsi ve nûrlu varlığını kabuğundan soyup gönül için aydınlığa çıkarmak isterken << vücud, varlık kokusunu almadı >> gerçeğini ifade eder ve insanın mahiyetini Âdem'e secde öyküsünü tahlil ederek RİSALEİ FİT TASAVVUF isimli eserinde şöyle anlatır:
<< Kalellahu minel cemi ilâhi ve iskale Rabbike cemi Muhammediyeye hitap eder. Lil Melâiketi Cemal suverleri ecasini tabiiyeyi nûrânidir. İnni câilün lil ardi halifeten. Celâl ve Cemâl suretlerine cami yani esmâi ilâhiye ve halkiyye yani cemi taayyünattan ibarettir. Anı cail filard halifeti melâikeye buyurdukta, bildi ki Hakk'ın celâli var. Fikhiyenin dahi celâli vardır. Baktılar suretine, taarruz edip kokusundan melâike nefret edip (Kâlû etecâlû fi hamer tüfsidü fihya ve yüfsiküllezi mâe ve nahnü tesbihu bihamdike ve takdisüleke). Zira cemâl suretlerindendir. Lisanı cem, cemi Muhammed ile melâikeye buyurdular: (kale inni âlemü mâlâ taklemün) yani cemal sureti olduklarını ve Adem sûreti celâliyesine baktınız, bana itiraz ettiniz, sûrete bakmayın. İlimde kâin olanı siz bilmezsiniz. (Ve alleme Ademe esmâü külleha) yani hakayiki ilahiye ve sureti kevniyeye cami olduğunu vakıf kıldırdı. (Sümme ara zahün alel melâiketi fekale enbiuni biesmaiha ûlâ ve inküntüm sadıkıne) yani sonra melâikeye arz eyledi.Şu esmayı bana bildirdin. Katımda sadık addederim.(Kâlû sücâneke leâlimnâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alimül hakimü) yani melâike şöyle ederlerki, sana tenzih ederiz. Zira talim ettiğin ilimden gayrı bilmeziz. Alim, hakim sensin. (kale ya Âdemü innebiehüm biesmaihüm) cemi ilahide hitapla: Ey Âdem melâikeye bildirki anlar âlemde senden olan kuvvayı hayaliyendir. Senin gibi hakayiki ilâhiye ve suveri halkiye'ye cami değillerdir minel cemi ilahi.
(Fellema enhüm biesmaihüm) yani cami olduklarını bil ki kuvveyi hayaliye gibi olduklarını onlara bildirdikte cemi ilâhiden melâikeye hitap edip (Kale elem ekul leküm inni âlemü gaybis semavati velardi ve âlemü mâ tüp dûne ve mâ küntüm tekdi mûne) yani göklerde ve yerlerde ve zahir denizde ve bâtınınızda olan esrarı biliyorum size bildirdim dedi. (Ve iz kulnâ lilmelâiketi sücudü li âdeme fescüdü illâ iblisi ebâ vestekbere ve kâne minel kâfiriyn) yani cemi ilahiyemizle melâikeye (escüdü li âdeme) dedik. Onlar dahi derakap secdeye vardılar. Adem sureti cemi ilâhi olduğunu vakıf oldukları esmalarını talim ettiklerindendir ve bu emir yani (escüdü li âdeme) cemi melâikeye ve ervaı nûriye reisleri Cibril aleyhisselâma ve ervaı nâriye reisleri Azaziledir.
Ey şeytan, Ademe secde eden Cebrail aleyhisselâm ve ana tabi nuriyelerdir. Şeytan ve ana tabi ervaı nâriye secde etmediler. Ve melâike melekûttur, şiddet demdektir. Bunda lâfız melâike kuvayı nûriye ve kuvvayı nâriye itlak olundu kuvvayi nariye secdeden imtina ettiler ki sureti celâliye olduklarındandır.
Âdem aleyhisselâm sureti camia olduğunu vakıf olamadılar. Secdeden imtina ettiler. (ve kulnâ ya Ademüskün ente ve revcüke cennete ve küllû minha reâd, haysü şeyühümâ ve lâ takreba hâzihi şecereti feteküne mineddâllin) ey Âdem, zevcin Havva ile cennette sakin ol. Taayyüs edip cennet sana mübahtır. Fakat bu secere olan buğday ağacından yeme. Zira nefsinize zulmedenlerden olursunuz. (Feezzelehümüz şeytanü anha feahrecühâ mimmâ kâne fiyhi vekulnâ hibtû bağdeküm libağdin abdüvü ve lekimü fiyl ardı müstakarun ve metâün ilâhıyni.) Yani şeytan anları idlâl edip şecereden tenavül ettiler-yediler. Lâkin Âdem aleyhisselâm buğday tenavül edeceğini keşfedip ancak cennettemi dünyadamı fark edemedi. Emri İlâhiye muntazır olmayı sehv eyledi. Şecereden tenavül edip cennetten ihraç oldular. Ve bu ihraç ukubet için değildir. Yedi mukarrer ve temenni olmak tarikiyledir ve şeytan Ademe aduv (düşman) olup halife ve secde melâik olduğunu hased etti. (Fetellaka Ademü min rabbihi küllihatim fetabe alemihi innehü hüvettevvabür rahiru) yani Allahü teâlâ Ademe tevbe kelimatlarını telkin eyledi ve tevbesini kabul etti. Ancak tevvabürrahim oldur. Adem aleyhisselâmdan dile sadır olması buğdaydan tenavül sebebiyle ancak zerrini hata ederler ise tevbe etsinler. Şeytan idlalı heba olur. (Ve kul nâ hiibtu minha cemian feimma yeğ inneküm minnehüden femen tabiahüda kâlen havfün aleyhim ve leküm yağsenun. Velleziyne Keferû ve kezzibu biâyâtinâ ülâike eshabün narihü fıhya halidüne), yani cemiyeti ilâhiyemiz ceminiz hazretten nazil olsun. Itıdayete erişip yine hazretime gelin. Anlara havf yoktur. Ve hüzün yoktur. Erişmeyip küfr ve tekzib edenler anlardır cehennemde muhallid oanlardır. Sübhane rabbike rabbil izzeti amma yesifun ve selâmün alel murselün velhamdilillahi rabbil âlemin. >> (89)
İnsanların bu âleme ibadet için geldiğine ve halkiyet'in ibadet oluğuna inanan Seyyid hazretleri şekil ibadetinin yerine getirilmesini farz kabul ederken o ibadetin anlamına ve sırrına erişmeyi de farz-ı ayn telâkki eder. Bu konuyu açıklığa kavuşturduktan sonra Seyyid hazretlerinin DAİRETÜL VÜCUD Fİ BEYANİ MAKAMÜL MAHMUD isimli risalesine dikkat etmek gerekir:
Elhamdülillahil münceli lizâtihi bizahiti el zahir. Biefail ve sıfati vesselâti vesselâmü alâ seyyidina Muhammediin mürşidil Hak ilâ alâ bimakam.
(Sümmedenâ fekâne Kabe kavseyni ev ednâ). Ve alâ alihi ve sahbihi evvelnâ taayyün lehüm fil makamil Ali malum ola ki Hazreti hallakı müteal kur'anı aziminde (ve mâ halaktel cinni vel insü illâ liâğbidûn) çün ibadet eylesünler deyu halk oldular ve kemali ibadet ziller ve maneviyetten ibarettir. İmdi ibadetimiz mahvı zillet dediğimiz üç şey ile olur. Biri ameli sıhhat, ikincisi: yakazada, üçüncü tevhiddir.
Bundan Resul sallallahü aleyhi ve sellem üç ilimle bahs olundu. Evvelâ şeriattır, anınla sıhhati hizmet malum olur. İkinci reyi tarikat zikri daimdir. Anınla yakaza hasıl olur. Üçüncüsü Hakikattır. Anınla hicap zail olup zahir olur. Ey yâr bu tarikin mürşidi Kur'andır Ve dördüncüsü Resul aleyhisselâmdır. ve bu tarik üzere sülûk eden Hazreti Resulün davetine Kemaliyle icabet etmiş olur ve tariki Hak'ta Kâmil olur. Ve dahi muhibbe ve müride lazımdır ki amalin sıhhat ve ademi sıhhatini ilmi şeriatle bilsin. Amellerini şer'i şerife mutabık etsin. Ve saniyen mürşid telkini ile cümle cevahiri zikreylesin. Hak'tan aklını gidip (verip) her nefeste uyanık ola. Salisen Hakikate bed ederek (feth ederek) müride mürşidinden tevhidi ef'al telkin oluna.
Kezalik cümle makamatı kat edinceye dek... Velhasıl makamat yedidir. Makamı evvel tevhidi efaldir. Cemi ef'ali ve asar-ı haliki zikri vücudü Allah deyu cümle efali Hakk'ı tevhid eder, yani efaline şeriki yoktur.
Makamı sani Tevhidi sıfattır, yani sıfat nebeviyye olan kudret, semi, basar, kelâm, hayat, ilim, iradet, tekvin bu cümle sıfatları mürit zahirinde ve bâtınında zahir olduklarını mürşid tarifiyle müşahade edip ve Hakk'a nisbet edip Allah diye.
Makamı rabi: Makamı cemi'dir. Hak teâlâya nisbet olan vücut aynı zât Hakk'ın müşahade edip vücudu ayn zâtı Hakk'ın müşahade edip Allah diye. Makamı hamis: Hazretül cemi'dir. Hak teâlâya nisbet olan efali, âsârı, müessiri Teâlâ ile yeknazardan müşahade eylemek.
İmdi salik tevhidi efalde mürit tesmiye olunur. Tevhidi sıfatta muhib; Tevhdi zâtta Aşık; makamı cemide Murad; Bu makamlar sûretleri zikri hakikiyede beyan olunan dairede cem olur ve bu daire nıfsı olan Tevhis aynel yakîn ki Saliki hakiki ef'ale ve sıfata vücudü Hakk'a ayine edip müşahade eder. Ve nıfsı ahirine cemi ve Hazretül cemi ve cemûl cem hakkel yakinine müntehi hakikati ve ahadiyetül cem dairei kutbiye ki herbir makamı hattı müstakimle ittisali vardır. Sûreti zahirede el vücud makamül Mahmud vallakül müştean elhamdülillahillezi hüdânâ liyehendâ ve mâkâne lidehzi levlâ inne hüdanâ Allah lâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyül azim ve sallallahü alâ Seyyidina Muhammedün ve alihi ve sahbihi ecmain. >> (90)
Makâm ve hâller, aslında Hakikatın HAY isminin tezahürleridir. Ve iman sahiplerine aittir. İmanın da mertebeleri olduğuna işaret eden Seyyid Hazretleri MÜRŞİDÜL UŞŞAK'ta bu konuyu şöyle açıklar:
<< Malum ola ki imanın üç mertebesi vardır: Evvelki mertebesi: İmanı istidlâli'dir. Bu mertebenin vechi; Tahsili ilmen yakin ile olur. Bunun iki tarafı vardır. Evvelki tarafı: İstidlâli bilmesil'dir, yani abdiyet sıfatları olan hayat, ilim, irade, kudret, semi, basar, kelâm, delili kukub misalleri Hakk'a nisbet olunur (nisbet edilir). Zira, sıfat, kemali sani ile zahir olur. İnnallahe halaka Ademe alâ sûreti. Buna şahittir. Yani Allahü Teâlâ âlemi sırrı ile yarattı demek sıfatlarıdır. Hayat, ilim, kudret ve gayrileridir. Lâkin abdin sıfatları cüzidir. Gayri müessiredir. Hakk'ın sıfatları kadimdir, müessiredir, küllidir; nisbet ile ihtilafları vardır. Hattı zâtında birdir. Meselâ kudret Hak'tır; ve halk olmayınca kadim ve hâdis hüküm olunmaz. Hakk'a nisbet olunca hâdis ve gayri müessiredir.
Vefi alâ hâzâ ve ilmel yakîn. İkinci tarafı istidlâli bilhaktır. (Leyseke misli şey'ün) buna şahittir yani birşeyin Hakk'a benzeri yoktur. meselâ abdi âciz ve fani ve hâdis. Hak teâlâ kadir ve müstağni ve kadim ve bakidir. İmdi bu imanı istidlâl ile mümin olanlar mabudlerini hayallerinde icat ettikleri sûrettir. Lâkin imanlarında mağrurlardır. Hak teâlâ indinde makbuldur, zira aklın gayeti budur. Mâa ve sağni ardı vel esmâi velâkin ve sağni kalbi abdel mümin buyurmuş. Zira kalbin sığdığı sûreti hayaliyedir, Hakk'ın tecelliyâtlarındandır. Tenzihleri teşbih oldu. Ve ıtlakları kayıt oldu ve billahi tevfik. Ve imanın ikinci mertebesi: İmanı ayandır. Tahsili aynel yakin ile olur. Mürşidi Kâmil nefsi ile hasıl olur. >> (91)
Ne dersek diyelim Seyyid Hazretleri efali ile bize mümin olmanın şartını çizer ve vahdeti vücudün kolay hazmedilir şey olmadığını, yiğitlik, hâl ve bilgi işi olduğunu hatırlatır eserlerinde. Nitekim Fatiha sûresi'nin şerhi isimli risalesinde halka Hakk demenin küfür olduğunu açıkça beyan buyurur:
<< Mâlum ola ki besmelei şerifte üç isim vardır: Birisi ismi celâldir ki Allah'tır, ismi zâttır. Birisi ismi Kemâldir ki Errahman ismi sıfattır. Birisi ismi cemâldir ki Errahim, ismi Ef'aldir. Yani tecellii zâti ve sıfatı ve efali ile âlem mevcud olup vücude geldi. Zâ ve sıfat ve efâl olmayınca birşey vücuda gelmez. Efal, sıfat mazhardır. Sıfat, zât mazharıdır. >>
<< Elhamdülillahi Rabbil âlemin >> Hamd ederek Allahü Teâlâ zâtını senâ etmektir. Resul aleyhisslâm << lâ ahzer senâ kemâ esnedde alâ nefsik >> buyurdu. Yani Hak Teâlâ zâtına layık olan tazimatı kimse hasmedemez (yok edemez) Ancak binihaye olan zâtına lâyık ve malûmdur. Ol hamdülillahtır. Rabbül âlemin yani zâtı ve sıfatı ve efali ile âlemini zuhura getirip ve her an imdat eden Rabbil âlemine hamd mahsustur. Âleminden murat meratibi mahlukâttır. Birinci rüsuh Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ki ismi bedii mazhardır. İkinci nefsi natıka. Natıka ismi bâis mazharıdır. Üçüncü tabiat, ismi natık mazharıdır. Dördüncü heba. İsmi ahir mazharıdır. Beşinci cismi kül, ismi hakim mazharıdır. Altıncı Felek atlası ismi Gani mazharıdır. Yedinci şekil, ismi zahir mazharıdır. Sekizinci Arş, ismi muhit mazharıdır. Dokuzuncu kürsî, ismi şekûr mazharıdır. Onuncu Feleki menazil, ismi mukadder mazharıdır. Onbirinci Feleki zühâl, ismi Rab mazharıdır. Onikinci Feleki müşteri, ismi alîm mazharıdır. Onüçüncü Feleki merih, ismi Kahir mazharıdır. Ondördüncü Feleki şemsi, ismi nur mazharıdır. Onbeşinci Feleki zühre, ismi musavver mazharıdır. Onaltıncı Feleki utarit, ismi mahz mazharıdır. Onyedinci Feleki Kamer, ismi mübin mazharıdır. Onsekizinci Kürrei nâr, ismi kabız mazharıdır. Ondokuzuncu Kürrei hava, ismi hay mazharıdır. Yirminci Feleki Kamer, ismi mübin mazharıdır. Yirmibirinci Kürrei turâb, ismi mümit mazharıdır. Yirmiikinci Felek ismi kuvva mazharıdır. Yirmiüçüncü Hak, ismi Lâtif mazharıdır. Yirmidördüncü Maden, ismi aziz mazharıdır.Yirmibeşinci nebât, ismmi Rezzak mazharıdır. Yirmialtıncı Hayvan, ismi müzil mazharıdır. Yirmiyedinci İnsan, ismi cami mazharıdır. Yirmisekizinci mertebei insan refiüt derecât mazharıdır. Bu âlemlerin mürebbileri ve sahipleri Hak Teâlâ'dır.
<<Errahmanirrahim >> yani yirmisekizbin âlemi icat eden rahmet ve imdat eden rahimdir. >>
<<Maliki yevmiddin >> yevmi kıyamet maliki Allahü Teâlâdır. Yevmi kıyamet demek, yevmi haşir ve neşirdir. Evveli son'dur, haberde varit olduğu üzere << îzâ mâtel abde femen kıymete >> yani kişi öldüğü vakit kılını kopar demektir. Ölmek iki kısımdır. Birisi Mevt-i ihtiyari birisi Mevt-i istirari'dir. Mevt-i istirari her kişiye olur. << Külli nefsin zâikatül mevt >> varit oldu. Yani herkes mevti zevk eder, Mevt-i ihtiyari kümmeline mahsustur. << Mutu kable ente mutu >> haberde varit oldu. Mevti ihtiyari Fenafillahtır. O l taifei âliyyelerin haşirleri ve neşirleri dünyada olur. Mevti istirari dârü fenadan dâü bekaya irtihalleridir. Bu taife mekân ile mukayyed olmadığı gibi gün ile mukayyed olmaz. Kümmelinden olmayanların mevtleri ancak istirari olur. Ve anlar iki taifedir. Mümini naki ve Kâfiri şakidir Mümini naki badelmevt ruhu aliyyin ile mukayyed olur. Kâfiri şaki ruhu seççin ile mukayyrd olur. Lâkin mümini naki tecelli-i cemâlde kâfiri şaki tecelli-i celâlde olur ki mevalide nevfez ve ahzeylediği sıfata göredir. Ruhları kimi hinzir kimi maymun vech ve kimi akrep herkes kisb eylediği sıfatı seçince hapsolur ve devri daim ile kaim olanlar tenasuh ve tamasuh ve tevasuh ve terasuh olur, deyu mezhebleri bâtıldır. Tenasuh manası ruhu insan nez oldukta yine beden insana hâl olur demektir. Lâkin nebata ve madene hâl olursa devreder deyu bu kavli taifeyi devriye mezhebleridir ki ona yahudi ve mason ve protestan ve gayrılarıdır. Ve bu mezhebe tebdili meratip ve taayyünat lâzım gelir. Zidi ömür olmaz, diğer beşer olmaz; insan hayvan olmaz, nebat maden olmaz. Tafsil lâzım gelir.
<< iyyakenabüdü ve iyyakenestain >> yani ya Allah senin ile sana ibadet ederiz. İbadetimiz talebi candan ve havfu niran için varlığımız ile değildir.
<< ihdinassıratelmüstakıym >> Kâmilleri sıratı müstakimdir ki Tevhid 'dir. << Kulhâzâ siyeri at'u ilâllahi alâ basireti inne ve men attebine >> Hakk'ın fermanı ile sabit oldu ki, mürşid davetiyle olur. Mürşid, şeriat ve tarikat ve hakikat haberdarı olmak lâzım gelir.
<< sıratelleziyne en amte aleyhim >> ol sıratı müstakiym enbiya ve kümmelin sıratlarıdır ki tevhidi sırf'a Allahü velâ sıva, << gayrı mağdûbi aleyhim >> onlar yahudilerdir ki âlem mevcud ve tek ıtlak Teâl makul tutanlardır.
<< Veladdâlliyn >> onlar nasaradır ki halk'a Hak diyenlerdir. Hazreti İsa ve gayrileri hakkında dedikleri gibi vallahü âlem. (92)
Dipnotlar
------------------------------------
86) Seyyid Muhammed Nur'ül Arabi:ŞERH-İ NUTKU İMAMI ALİ.
Kütüphanemizde bulunan külliyat,sahife:192.
87) Aynı eser: sahife:192-193.
88) Seyyid Muhammed Nur'ül Arabi MÜRŞİDÜL UŞŞAK,
özel kitaplığımızdaki külliyat aslından.Sahife:382.
89) Seyyid Muhammed Nur'ül Arabi RİSALETİ FİT TASAVVUF,
özel kitaplığımızda bulunan aslından.Sahife:193-194.
90) Seyyid Muhammed Nur'ül Arabi,DAİRETÜL VÜCUD Fİ BEYANİ
MAKAMÜL MAHMUD,özel kitaplığımızda bulunan eserin aslından
sahife:382-383
91) Seyyid Muhammed Nur'ül Arabi,MÜRŞİDÜL UŞŞAK,özel
kitaplığımızdaki aslından,sahife:381.
92) Seyyid Muhammed Nur'ül Arabi,TEFSİR-İ SURETİ FATİHA
Sahife:208.
İSLÂM'DA MELÂMİLİĞİN TARİHİ GELİŞİMİ.
Yusuf Ziya İNAN / 1976.