Hakk'ı İstersen Yürü İnsan'a Bak

DÖRDÜNCÜ SOFRA

 

DÖRDÜNCÜ SOFRA 

 

"Gece ve gündüzü birer ayet (delil) kıldık. Gecenin ayetini kaldırıp, rabbınızın bol nimetini aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gündüzün ayetini aydınlık yaptık. Her şeyi uzun uzadıya açıkladık." (İsra,12) 

Denildi ki, iki ayet ay ve güneştir. O zaman mânâ şöyle olur: Gece ve gündüzün iki aydınlatıcısını iki ayet kıldık.Yahut gece ve gündüzü iki ayet kıldık. Gece ayetini ki aydır, mahvetmek demek, onu kendi nefsinde nursuz, karanlık kılmak, yahut nurunu ay sonuna yaklaştıkça yavaş yavaş eksiltip tamamen gidermek demektir. Gündüzün ayetini ki güneştir, gösterici kılmak ise onu, ışıgiyle eşyayı gösteren ışın sahibi yapmaktır. "Ta ki Rabbınızın keremini arayasınız." yani gündüzün aydınlığında geçim sebeplerinizi arayasınız ve onunla işlerinizin zamanlarını bilmeğe tevessül edesiniz, gece gündüzün değişmesiyle yahut hareketiyle senelerin sayısını, hesabı, hesap cinsini bilesiniz. "Din ve dünya işlerinde muhtaç bulunduğunuz her şeyi açık açık izah ettik." Şüpheye yer kalmayacak şekilde açıkladık. (Kadi-i Beydavi) 

Ben derim ki: Ayette geçen mahvetmekten, ayın nurunun, bedr'e (dolunaya) doğru girgide artmasıyla gece karanlığının yavaş yavaş azalması da kasdedilmiş olabilir. Burada izafet, yine adedin ma'duda izafeti gibidir. Ya da Kamer nurunun ay sonuna doğru yavaş yavaş azalması da muradedilmiş olabilir. O zaman izafet lam veya fi manasınadır. Her iki mananında kasdedilmiş olması muhtemeldir. Gündüzü gösterici kılmaktan maksat, onu kemal nurunda daima aydınlatıcı, parlak kılmak demektir. Bu misal, telvin (kesret) ehli ile temkin (hakikat) ehlini temsil etmektedir. Telvin ehline ilim, ma'rifet, ibadet ve taat tahsilinde iki gününden hiçbiri diğerine eşit olmayacak şekilde daima ilerlemek gerektiğini tenbih eder. Çünkü Hz.Peygamber Efendimiz: "İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır." buyurmuştur. Keşif ve ayan güneşi doğup yakin hasıl oluncaya kadar ilerlemelidir. 

"Ta ki Rabbınızın keremini, nimetini arayasınız." demek, ilim ve maarifin zikir ve güç riyazat ile çoğalmasını telep edesiniz. "Tevhid-i zât" hakikatinin doğmasıyla "Senelerin sayısını ve hesabı bilesiniz." demektir. Zira her yönüyle O'nu bilmek, ancak, Allah Teala'nın, gündüzünün ayetini keşfederek vücudunu gösterici kıldığı kimseye nasibolur. Halkın günü, haftaları, ayları ve yılları olduğu gibi hesap gününün de günü, haftaları, ayları ve seneleri vardır. Halkın günü gece ve gündüz olarak yirmidört saattir. Rabbın günü bin senedir. "Muhakkak Rabbın indinde bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir." (Hac,47) Allah'ın indinde miktarı elli bin yıl olan gün de vardır ki o, hesap günüdür. Herbirinin kendine uygun haftaları, ayları ve yılları vardır. Bunun sayısını bilmek, suğra (küçük), vusta (orta), kübra (büyük) devrelerini bilmeğe bağlıdır. Bu devrelerin hepsini Arş devresi içine alır. Fakat Arş devrelerinin sayısını bilmek ne mümkündür ne de zapta sığar. Çünkü sonu yoktur. Zira Ahiret ebedidir. "Ta ki Rabbınızın keremini arayasınız." sözü, telvin ehlinin haline işarettir. "Senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz." sözü ise temkin ehlinin haline işarettir. Bu ayette telvin (kesret) ehlini, temkin (hakikat) ehli olmaya teşvik vardır. 

İnsanlar arasında öyle insan vardır ki, Allah onun ilim, iman ve yakinini artırarak cehalet gecesinin ayetini yok eder, ömrünü nur üzerinde geçirip bitirir. Öyle insan da vardır ki, Allah onun, ömrünün sonuna doğru günden güne günahlar zulmetiyle kalbinin kararmasından meydana gelen gecesinin geceye mahsus aydınlatıcı ayetini yok eder de o kimse ömrünü böyle karanlık içerisinde geçirir. Bundan Allah'a sığınırız. Öyle insan da vardır ki, isyan zulmeti ile kalbi kararmış olup, Allah, kalbini külliyyen mühürliyecek iken, sonra günahtan tevbe ile imanının, amelinin ve ihlasının nuru doğar; o nur ve yakin, Allah'ın dilediği kadar artar, o insanı karanlıktan kurtarır. Bu hal bazılarında bir kaç defa tekerrür eder. Eğer bir kimse: "Bizden iyilik geçmiş kimselerden" ayetinin mazharı ise ömrünü, iman ve amelinin nuru arttığı zaman saadet üzre bitirir. Fakat, ezelde şekavete mazhar olanlardan ise İhsandan sonra yüz üstü düşmekten Allah'a sığınırız. Ömrünü, isyan zulmetinin arttığı sırada şekavet üzre bitirir. Ve öyle insan da vardır ki, Allah onun gündüzünün ayetini gösterici kılmış ve gâh eksilen gâh artan bir durumda bulunan telvinden kurtarmıştır. Çünkü sabah olduğu zaman lambaya ihtiyaç kalmaz. Bunlar peygamberler, sıddikler, şehidler ve salihlerdir. "Bunlarla arkadaşlık ne güzel şey." (Nisa,69) 

Bu haller, sözünü ettiğimiz ihtiyari olaylarda görüldüğü gibi insanın tabii bünyesinde de görülür. Mesela tabii vücudumuzda bulunan güzellik ve kuvvet gibi. Güzellik çocukta yirmi yaşa veya daha yukarı çağa varıncaya kadar artar. Ondan sonra eksilmeye başlar. Kuvvet de böyledir. Ömür ortalarına kadar artar, sonra eksilmeye başlar. Ta ki insan, bunların, Allah'ın kendine vermiş bulunduğu bir emaneti olduğunu, tekrar Allah'a döneceğini "Bütün işlerin de O'na döneceğini" bilsin. Ve güzelliğiyle kuvvet ve kudretiyle böbürlenmesin. Zira dellalin, kendisinde bulunan emanet ve ariyetlerden dolayı halka kibretmesi, ahmaklık ve beyinsizliktir. İnsanda daha buna benzer haller çoktur. Lakin sözü bu risaleye uygun gelmeyecek şekilde uzatmayı gerektireceğinden dolayı kısa kestik. "Allah gerçeği söyler, O, yola iletir." (Ahzab 14) 

 

MAWÂİDU'L-İRFAN

İRFAN SOFRALARI

Niyazî-i Mısrî

Notlarla çeviren: Prof.Dr.Süleyman ATEŞ.