Hakk'ı İstersen Yürü İnsan'a Bak

BEŞİNCİ SOFRA

 

BEŞİNCİ SOFRA 

 

Filazoflar şöyle demişlerdir: "Nefs-i Natıka, hakikatlere uygun suretlere bürünür ve onlara sadık hükümleri gerçekleştirirse sanki o, bütün vücut (varlık)'un kendisi olur. Bütün yaratıklar bu cismani suretlerle çok şiddetli bir şekilde birleştiklerinden ve bunlarla son derece meşgul bulunduklarından dolayı kendilerini seçemiyecek ve görünmeye muktedir olamıyacak durumdadırlar. Sanki o suretler ve heykellerden ibaret olmuşlardır." 

Yani nefs-i natıka (konuşan nefs), cisimlilik dolayısıyla son derece kesiftir ruhaniyyet dolayısıyla son derece latiftir. Ruh, hangi şeye girse onun hükmünü alır, onun rengine bürünür. Tıpkı su gibi. Suyun rengi de kabın rengine bağlıdır. Bu bilindi ise bil ki: nefs-i natıka, letafet kazanıp, hariçte hakikatlere uygun olan, onlara muhalif olmayan zihni hayallerin şekilleriyle bezenir ve o hakikatlere uygun hükümleri giyer ve bu düşünceler nefs-i natıkada iyice yerleşir, nefs-i natıkanın sözlerinde ve fiillerinde bunların eseri meydana çıkar ve nefs-i natıka hiç abes konuşmayacak, abes iş ve hareket etmeyecek şekilde bu hakikatlerde rüsuh bulursa işte o zaman nefs-i natıka, sanki o suretlerin, şahsiyetlerin, o heykellerin kendisi olur. Bu, dış alemde şuna benzer: Mesela Zeyd bir şehirden çıkıp başka bir şehre yerleşse, bir zaman sonra çıktığı o şehir halkını eskiden gördüğü gibi şahıslar ve görüntüler olarak tasavvur etse yanılmış olur. Çünkü o şehir halkı ölüm ve doğum ile kuvvetlenme, zayıflama ve büyüme ile değişmiş, halden hale, sıfattan sıfata geçmişlerdir. Bundan dolayı onun bu düşüncesi gerçeğe uygun değildir. Ama o şehir halkını, şahıslarıyla, görünüşleriyle değil de türleriyle ve cinsleriyle düşünürse onun bu düşüncesi, gerçeklere uygun düşer. 

İşte birinci düşünce sahipleri acı bir azap içerisindedirler. Çünkü onlar kalblerini durmadan değişen gölgelere bağlamışlardır. Onlar, erişilemeyen bir gölgenin peşinden koşmaktadırlar. İşte dünyaya ve dünya adamlarına gönül bağlayan da böyledir. Öteki tasavvur sahipleri ise daimi bir rahat ve ebedi bir huzur içerisindedirler. Çünkü onlar, kalblerini devamlı olan ahiretin salih amellerine vermişlerdir. Bu, öyle sağlam bir iptir ki, ona tutunan kopup düşmez. İşte avam, daima serap gibi yalancı, süslü bâtıl suretlerle uğraşarak, letafet taraflarını kesafet taraflarında mahvettiklerinden dolayı, sanki bu aslında olmayan aldatıcı şahsiyetlerin ve görünür heykellerin kendileri haline gelmişlerdir. Havass (seçkinler)'a gelince bunlar da daima hakikatlere uygun suretlerle uğraşmak dolayısıyla kesafetlerini letafetlerinde kaybettiklerinden, sanki o hakikatlerin ve o vücudun kendisi olmuşlardır. Çünkü insan, düşündüğünün aynıdır. Bunun için biri Arapça, biri Farsça, biri Türkçe olan üç beyit söylenmiştir: 

Arapça: "Ey Fazıl kardeşim, sen düşüncenden ibaretsin, yoksa büyüttüğün et ve kan değilsin." 

Farsça: "Ey kardeş, sen düşüncesin, kemik ve akıl değilsin. Eğer düşüncen gül ise gülsün; diken ise külhansın." 

Türkçe: "Ademi dedikleri endişedir, gayr-i adem ustuhan-ü rişedir (adam olmayan kemik ve tüydür.) Ademin endişesi olsa latif, şüphesiz zâtı olur anın şerif." 

Ey kardeşim, görüntüler zindanından gözünü kaldır da yukarıya bak. Çünkü bunlar, Kur'an'da Esfel-i Safilin diye adlandırılan aşağıların aşağısıdır. Mutlak külliler alemine bak ki, o alemin derecelerinin en aşağısı nevi'ler alemidir. Bunun üstünde cinsler, cinslerin üstünde yüksek cinsler, bunların üstünde cinslerin cinsi vardır. Sonra cevherler, arazlar, vücup ve imkan, sonra mutlak vücut gelir ki, burada varlık dairesi tamamlanır ve sen rahatlar ezeli ve ebedi sevince erersin. Muhakkak bil ki, gözünü cüz'ler aleminden kaldırmadıkça, külliler ile ülfet etmedikçe, bütün neş'elerde devamlı olan ilahi işlerdeki rahatı bulamazsın. "Allah gerçeği söyler, O, yola iletir." 

 

MAWÂİDU'L-İRFAN

İRFAN SOFRALARI

Niyazî-i Mısrî

Notlarla çeviren: Prof.Dr.Süleyman ATEŞ.