Hakk'ı İstersen Yürü İnsan'a Bak

TENZİH – TEŞBİH – TEVHİD

 

TENZİH – TEŞBİH – TEVHİD

 

Cenabı Allah herşeyden münezzehtir.Kime benzetebilirsin, hiçbir şeye benzemez. Bütün şeriat ehli böyle der, Allah her şeyden münezzehtir. Allah’ın böylece hiçbir şeye benzememesine “tenzih” derler. Hatta buna uygun Kur’anı Kerim’de ayetler vardır. (Leyse kemislihi şey’un) “Allah hiçbir şeye misal getirilemez.” Bu tenzihtir.Bütün şeriat ehli burada saplanıp kalmışlardır. Teşbihe yanaşamazlar.

Teşbih’e gelince; Teşbih benzetmek demektir. Tenzihte Allah birşeye benzemez diyoruz.  Ama, ayeti kerimenin devamında (Vehüvessemiul basir) Allahu Teala Hazretleri hiçbir şeye benzemez. Fakat “o duyar ve görür.” Bu ayet Allah’a bir benzerlik veriyor.

Bu ayete Kur’anı Kerim’de Müteşabih derler. Kur’anı Kerim’deki ayetler tüm itibariyle ikiye ayrılırlar. Birincisi muhkem ayetler, ikincisi müteşabih ayetlerdir.İşte bu son söylenen ayeti kerimede müteşabihtir. Bunun başka yerde de benzeri var. Allahu Teala için önce o hiçbir şeye benzemez diyor, arkasından da o hiçbir şeye benzemeyen Allah duyar ve görür diyor.  Bu duymaklık ve görmeklik insanda da var. İşte burada teşbih yapıyor.

Demek ki, Allah insana benzermiş veyahut insan Allah’a benzermiş ikisi de aynı şeyler. Peki insanın Allah’a benzediğine dair bir ayet, hadis var mıdır? Evet bir hadisi şeriflerinde Resulallah Efendimiz (Halakallahu ademe ala suretihi) “Allahu Teala ademi kendi sureti üzere halketti” bu hadisi şerifin ışığı altında insanların Allah’a benzediği veya Allah’ın insana benzediğini idrak etmekteyiz.

Burada aklımıza şöyle bir soru geliyor. Allah’ın insanlara benzerliği nasıldır? Sıfatlarıyladır. Hak Teala Hazretleri kendi subut olan sıfatlarını insanın yüzünde tecelli ettirdi. İnsan Cenabı Allah bunun için yarattı. Çünkü, insandan başka hiçbir şey Cenabı Allah’ın sıfatlarını kabul etme istidadıyla halk olunmadı. Bu kabiliyette, ancak insana halk olundu. Onun için Cenabı Allah meleklerine dedi ki “Ben yeryüzünde kendime bir halife halk edeceğim.” Halife vekil demektir.Yani kendime bir vekil halk edeceğim diyerek, Büyük atamız olan Adem babamızı halketti. Bütün varlıklarını onun mazharına bıraktı yani subut olan sıfatlarını Adem’de koydu. İşte bu itibarla Adem, Allah’ın benzeri olmuş oluyor. Fakat bir insan Allah’ı teşbih ederse o gene ne olur? Şirk ehli olur. Bunun için, bunların ikisi de kafi gelmedi.

Bundan önceki dinlerde suhuflar, suhuflardan sonra büyük kitap olarak Tevrat indirildi. Tevratla bereberde Cenabı Allah Musa Peygamberi bu aleme getirdi. Musa Aleyhisselam da Allah’ı teşbih etti, yani bir şeye benzetti.

Musa Aleyhisselam’a ilk peygamberlik verildiğinde kendisine bir ateş iktiza ediyordu. Bu ateşi aramakta iken ateşi yanar vaziyette bir ağacın üzerinde buldu. Orada ateşten bir seda geldi. (Ve lemma etaha nudiye ya Musa İnni ene Rabbüke fah’la’na’leyk) “Ya Musa mukaddes bir vadiye geldin nalınlarını çıkar. Ben bu alemlerin Rabbı olan Allah’ım” dedi. Musa aleyhisselam bu davete icabet edip dedi ki: Bak! Allah ateş gibiymiş. Fakat sonradan Cenabı Allah Musa Aleyhisselam’ın teşbihde kalmaması için korudu ve dedi ki: (Ve sübhanallahi rabbil’alemin Ya Musa innehu enallahül’azi-zül’hakim) “Ya Musa beni bu ateşle kayıtlama ben bundan da münezzehim.” Bu durumda tenzihe çıktı.

Bundan sonra, Hazreti Musa’nın getirmiş olduğu din tamam bir din olmadığından dolayı, Cenabı Allah İsa Aleyhisselam vasıtasıyla bir din daha getirdi, İncil’i indirdi. İsa Aleyhisselam Hazreti Musa’nın teşbih akidesine karşı Allah’ı tenzih etti, fakat bu dinde tamam olmadı.

Son din olarak Cenabı Allah Resulallah Efendimizi ve Kur’anı Kerim’i indirdi. Bu sayede teşbih ve tenzih birlenip tevhid edilmiş oldu. Hazreti İbrahim’in bizlere hediye ettiği tevhid bunu ifade ediyor.  Onun için siz Allah’ı teşbih ve tenzih ettikten sonra, tevhid edin ki cennete hem ağaçlarınız dikilmiş olsun, hem de altından nehirler aksın. Bu ancak tevhid ehline mahsustur.

Tevhidin dışında kalan insanlar ya tenzihte, ya da teşbihte kalmışlardır. Onun için bunların ikisi de noksandır. Cenabı Allah bu mübarek tevhidini cümlemize nasip ettikten sonra, hiç birimizden esirgemeyip bu tevhitten ayağımızı kaydırmasın. (AMİN)