Hakk'ı İstersen Yürü İnsan'a Bak

MÜBAREK ÜÇ AYLARDAN (RECEP AYI) SOHBETİ

 

MÜBAREK ÜÇ AYLARDAN (RECEP AYI) SOHBETİ

 

Recep ayı,mübarek üç ayların ilkidir.Recep ayının ilk Cuma gecesi Regaib kandilidir.Recep ayı,bu geceden dolayı kudsiyet kazanmıştır.Hatta bu üç aylar için Resulallah Efendimiz “Recep ay’ı Allah’ın,Şaban ay’ı Resulünün, Ramazan ay’ı da ümmetimin ay’ı buyurmuşlardır.”

Cenabı Allah Peygamber Efendimizi Cebrail Aleyhisselam’a amaliyat ettirdiği Kur’anı Kerim’in şu ayeti kerimesini delil göstererek anlatıyor. Estağizübillah:(Elemneşrahleke sadrek) Burada her ne kadar Peygamber Efendimize hitap olunuyorsa da Peygamber Efendimizin ismi şerifleri geçmiyor,buradan anlaşıldığı üzere Kur’anı Kerim bütün insanlara şamildir. Yukarıda okuduğumuz ayeti kerimeye mealen “Biz senin sadrını yarmadık mı?” denilir. Sadır göğüs demektir.İnsanların ikrar veya inkar edecek uzuvları göğüstedir.Onun için biz senin sadrını yarmadık mı?deniliyor.Bu sadır yarıldıktan sonra ayeti kerimenin devamında (Veveda’na anke vizrekellezi enkada zahrek) “Biz senin belini büken bir yük var idi biz bu yükü indirmedik mi?”Bundan sonra da (Ve refağnaleke zikrek) “Senin zikrini yükseltmedik mi?”(Fe inne meal usri yüsran inne meal usri yüsra) “Her güçlüğün yanında bir kolaylık vardır.”deniliyor.Yine tekrarar ediyor. “Her güçlüğün yanında bir kolaylık vardır.” deniliyor. Öyle ise(Feiza ferağte fensab ve ila Rabbike fergab) “Rabbine rağbet et.”Buraya kadar açıklanan okunan ayetlerin meali yani zahir açıklaması idi.Şimdi gelelim ayeti kerimenin ve mevzumuzun ledünni anlamına.

Bu göğüs nasıl yarılır,bunu anlamaya çalışalım.Bu ameliyat telkin ile olur. Bu ameliyatta bıçak kullanılmaz,her hangi bir damardan kan da akmaz. (Hatta günlük hayatta bu tip ameliyatlar yapıp hastalara şifa buldurulmaktadır)Böyle bir telkini salike,ledün ilmini ihata etmiş bir mürşidi kamil yapar.Mürşidi kamil telkiniyle salikin sadrını yarar,göğüs için de bulunan kötülük işleyen damarları çıkarıp,devamlı iyilik yapacak damarları onun yerine koyar.

Cenabı Allah insanı öyle muazzam yaratmış ki,bütün on sekiz bin aleme cami olarak,yani on sekiz bin alemi gönlünde cem eden bir varlık olarak yaratmıştır.Yunus Emre Hazretlerinin bir sözü vardır.

 

On sekiz bin alemi gördüm bir dağ içinde

 

İnsan öyle bir varlıktır ki on sekizbin alemi bu ten kafesinin içine sığdırmıştır.bu alemler içinde bir melekler alemi,bir de cinler alemi vardır. Gerek melek,gerek cin dediğimiz varlıkların vücutları latiftir.Bunlar bu gözlerle görülecek yaratıklar değillerdir.

İnsan bu iki alemi ihata ettiğine göre,kendi vücudumuzda bu meleklerle, cinleri bulabiliriz.İnsan vücudunda bu iki zıt kuvvelerin hepsine galip gelirse,insan galip gelen tarafa dönüş yapar.

İnsan bir çok kuvvelere sahiptir.Kuvve,kuvvet demektir.Bu kuvveler kişiyi daima iyiye,doğruya itiyorsa bunlar melek olurlar.Melekler insanları daima iyiye doğru sevk eden kuvvelerdir,Eğer bu kuvveler,insanı tam aksine kötüye doğru itiyorsa cin olurlar ve insanı daima kötülüğe sevk ederler.

Demek ki bu telkin ile insanda,cinni olan yani kötü olan kuvvelerin hükmü kalkar,yerine iyi olan yani melek dediğimiz kuvveler hakim olur.Görülüyor ki ameliyat neticesinde sadrımızda bulunan kötü kuvvelerin yerine,müridi kamilin telkiniyle iyi kuvveler yani melek dediğimiz kuvveler hakim oluyor.

Ayetin devamında “Biz senin belini büken yükü indirmedik mi?”Burada ki belimizi büken yük insanın kendi nisbet varlıklarıdır.Yine bu telkin ile kişinin nisbet olan varlıkları yani kendine ait olan varlıkları giderilir,yerine Hakk’ın varlığı kalır.Onun için bir ayeti kerimede buyuruluyor.(La yüs’elü amma yefal vehüm yüselün) “Allah işlediğinden sorulmaz,siz sorulursunuz.”Burada,kuvvet ve kudret Allah’ın olduğunu her zaman söylüyoruz.(La havle vela kuvvete illa billah) “Kuvvet ve kudret Allah’ın” demektir.Bu durumda kuvvet ve kudretin Allah’ın olduğunu,iş işleyenin Allah olduğunu idrak etmiş oluruz.Onun için Allah işlediğinden sorulmaz. Çünkü başka bir allah yok ki bu işi neden böyle yaptın?Neden böyle işledin?diye sorsun.Lakin bu fiili biz işleyecek olursak elbette sorulacağız. Hani ya biz la havleyi okumuştuk,kuvvet ve kudret Allah’ın demiştik.Hal böyle olunca,hangi güç ve kuvvetle iş işleyebiliriz?

Demek ki bizle de bu şirki hafiler bir yük idi.Mürşidi kamilin telkini ile, ameliyatı ile bu yük bizden indirildi.Dolayısıyla gerçek faili müşahade etmiş,işleyenin kim olduğunu anlamış oluyoruz ve sırtımızdaki yükte indirilmiş oluyor.

Bundan sonra (Verafağna leke zikrek) Her ne kadar bu Peygamber Efendimize hitap ise de, biz de o Peygamberin bir parçası olduğumuza göre,bize de hitaptır.Çünkü bu Nuru Muhammedi halk olunduğunda Nuru Muhammedi’de on sekiz bin alem mevcud idi.Biz de bu on sekiz bin alemin bir parçası idik.Biz o Nuru Muhammediden ayrılmaz bir parca isek,onun yani Nuru Muhammedinin tafsiliyiz demektir.Şu halde bu alemi bize sorsalar, tafsilatı Muhammediyedir, yani Muhammedin çokluğudur diyebiliriz.

(Ve rafağna leke zikrek) “Biz senin zikrini yükseltmedik mi?”Peygamber Efendimizin ismi şerifleri günde beş defa semaya kadar yükseliyor.(Eşhedü enne Muhammeden Resulallah) Bir günde beş defa ismi şeriflerinin zikredilmesi,zikrinin yükselmesine bir delil değil midir?Bu hal Hazreti Peygambere göre böyle ise biz ümmetlerine karşı nasıldır?

Yine biz bu ayeti kerimeye nasıl mazhar olabiliriz?

Cenabı Allah Kur’anı Kerimin bir çok ayetlerinde Ademoğlunu yani insanları medhetmektedir.Ayeti kerimeleri şöyle sıralayabiliriz.

(Lekad halaknel insane fi ahseni takvim) “Biz insanı en güzel surette halk ettik.”(Velekat kerremna beni ademe) “Biz adem oğullarını mükarrem kıldık.”

Kudsi hadiste (Levlake lema ene,levlake lema ente) “Ey ademoğlu sen olmasaydın ben olmazdım,ben olmasaydım sende olmazdın.”Bu ifadeler Ademoğlunun yükselmesinin bir alameti değil midir?

Öyleyse Cenabı Hakk’ın bu ayeti tüm ameliyat olanlar içindir.(Ve refağna leke zikrek)

“Biz senin zikrini yükseltmedik mi?” burada dikkat edilirse insandan başka bir varlık medhedilmiyor.Bu da Ademoğulları için büyük bir şereftir.Bundan sonra da (Feinne meal’usri yüsran,innemealusri yüsran) “Her güçlüğün yanında bir kolaylık vardır,yine her güçlüğün yanında bir kolaylık vardır” denilir.Yalnız burada dikkat edilirse,her güçlüğün yanında bir kolaylık vardır diye iki sefer tekrar ediliyor,bunun da bir hikmeti olsa gerektir.

İnsanlar ameliyat hususunda veya bu telkini alabilmekte bir güçlük çekecektir.Çünkü bu ameliyatın doktorunu bulabilmek kolay bir şey değildir.Ameliyat eden cerrahlar çoktur.Fakat ehline rastgelemezsen seni harapeder.Belki de ölümüne sebep olur.Onun için Pir Efendimiz bir yerde şöyle diyor.

(Hakkı bulmak kolaydır,güç değildir.Lakin güç olan Hakkı bulduran delili bulmaktır.)Bu ameliyatı gerçekleştirecek doktoru bulmak elbette kolay değildir.Arayan,hakiki mürşidi bulmak isteyen insanın,niyetinde güzellik varsa,niyeti halis ise,halisane bir arayıcı ise,Allah ona aradığı mürşidi kamili buldurur.Çünkü kudsi hadisinde (Men talebeni vecedeni) buyuruyor. Yani “Beni arayan beni bulur” diyor.

İnsan bu gerçeği aramakta ve bulmakta elbette müşkülat çeker.Fakat mürşidi kamili buldu mu işi kolaylaşır.Demek ki insan erbabını buluncaya kadar zahmet çekiyor ancak mürşidini buldu mu o onu kolayca vasılı ilallah ediyor.Bu durum birinci güçlüğün yanındaki kolaylık ki insanın ehlini bulmasıdır.Ehlini bulduktan sonra onu o ehli kimse Allah’a kavuşturacaktır.

Ayeti kerimede ikinci sefer “Bir güçlüğün yanında kolaylık vardır”demesi de bir insan vasılı ilallah olduktan sonra yani Allah’a kavuştuktan sonra tekrar halka dönmesidir.Güç olanda budur.Bunun için büyüklerimiz setri süluku ikiye ayırmışlardır.

 

Birinci Seyri Süluk,Halktan Hakk’a yürümektir.

İkinci Seyri Süluk ise,Hakk’ı bulduktan sonra halka dönmektir.

 

Görüldüğü gibi ikinci Seyri Süluk daha zor,fakat Hak’tan halka dönüldüğünde tenezzül edip kulluğu kabul ettiğin zaman iş kolaylaşır.İşte iki defa güçlüğün yanında kolaylık vardır denilmesinin hikmeti budur.

Ey Ademoğlu madem ki sen bu telkini aldın,bu ameliyatı oldun,senin eskiden bir alışkanlığın var idi,bütün varlıkları kendinin zannetiyordun. Şimdi bütün bu alışkanlıklarından feragat et ve Rabbına rabet et.Çünkü bir insanın Rabbını sevmesi ve Rabbına rabet etmesi için,eski alışkanlıklarından mutlaka geçmesi lazımdır.Eğer geçmezse Rabbına rabet etmemiş olur.İşte bu mubarek gecenin yani Regaib gecesinin bizlere getirmiş olduğu anlam ve hakikat budur.

Demek ki bu Regaib gecesi,yalnız Recep ayına mahsus değildir.Şu halde burada Cebrail Aleyhisselamın Resulallah Efendimizi bu ayda yani Recep ayında sadrını yarıp ameliyat ettiği anlaşılıyor.Peygamber Efendimizin ameliyatının bir neticesi olduğunu bizlere anlatmış oluyor.Öyle ise bize Cenabı Allah tarafından ne zaman bir lütfü inayet erişse,ameliyat olayını da içtenlikle arzu ediyorsak,şüphesiz ki bu Allah’ın insanlara bir rabeti olmuş olacaktır.Çünkü diğer sohbetlerde bu mevzu kullar mı Allah’a rabet etti,yoksa Allah mı kullarına rabet etti diye geçmişti.Bundan önce,Allah kullarına rabet eder.Çünkü Cenabı Allah hidayet etmeyince hiçbir kimsenin ne hidayeti ne de şefaatı olamaz.Demek ki evvela Cenabı Hak bize bu aramayı ihsan edecek ki bu Allah’ın kuluna rağbeti olmuş olsun.

Burada “Ey Ademoğlu ben olmasaydım sen olmazdın,sen olmasaydın bende olmazdım” kudsi hadisinin getirdiği netice budur.Evvela Cenabı Hakk’ın kullarına rabet etmesi, bilahare kullarında Allah’a rabet etmeleri bu ayda başladı.İşte bu ayın kudsiyeti buradan ileri gelmiş oluyor.

Bu ayda bir de Miraç kandili vardır.Resulallah Efendimiz bu ayda ameliyat oluyor, hem de Miraç hadisesini gerçekleştiriyor.Sayı itibariyle Regaib, Recep ayının ilk Cuma gecesidir. Miraç kandili ise Recep ayının yirmi yedinci gecesine rastlıyor.

Tevhidin bir çok makam ve meratipleri vardır.Bu gecelerin bu şekilde günlerle belirlenmesi de,makam ve meratiplerle ilgilidir.Bu sebeple Peygamber Efendimizin Miracı ameliyatla başlamıştır.Çünkü bir kimsenin Cenabı Hakk’ın huzuruna varabilmesi için evvela temiz olması şarttır.Bu işeretleri biz namazda yapıyoruz.Çünkü namaz Allah’ın huzurunda durmaktır.Allah’ın huzuruna ise ancak temiz olanlar durabilir.Çünkü Cenabı Hak huzuruna temiz olmayanı kabul etmiyor.O yüzden suret abdestini alıyoruz,temizleniyoruz.Allah’ın huzuruna öyle durabiliyoruz çünkü abdestsiz namaz olmuyor.

Miraç edecek kimse de temiz olmazsa allah onu huzuruna yükseltir mi? Elbette yükseltmez. Öyle ise bu manevi telkinle yani ameliyatla insanın içinin mutlaka temizlenmesi lazımdır.

Çünkü bir hadiste buyuruluyor (İnnallahe la yenzuru ila suveriküm ve ecsamiküm velakin yenzuruila kulubiküm ve amaliküm) “Allah sizin suret ve cisminize bakmaz velakin niyet,amel ve kalbinize bakar.” Bizler de bu telkin ile iç alemimizi temizleyeceğiz.Çünkü Cenabı Hak Kur’anı Kerim’inde insanları nelerin temizleyebileceğini bazı ayetlerde açıklamıştır. İşte bu ayetlerin birisinede şöyle buyurulmaktadır. (Ellezine amenu ve tetmeinnu kulubuhüm bi zikrillahela  bizikrillahi tetmeinnul kulüb) “İman edenlerin kalbi zikrullah ile dolmuş olması lazımdır.” Yoksa biz iman etmemişiz demektir.Ayeti kerimenin devamında (Ela bi zikrillahi tetmeinnul kulub) “Biliniz ki insanların kalbi Allah’ın zikri ile temizlenir, huzur bulur.” Çünkü Allah’ın zikri bir kalbe girdi mi,başka hiçbir şey orada barınamaz. Allah’tan gayri olan masıva oradan kendini çeker,kaçar.Cinni şeytani kuvveler kalmaz, yerine melek kuvveleri kalır.Yani insanları daima iyiliğe itecek kuvveler,fiiller kalır. Cinni şeytani olan kuvveler Allah’ın zikri ile olandan uzaklaşır.

Recep ayı deyince anlayacağımız,idrak edeceğimiz şey Allah’ın fiilleridir. Yani Recep ayı fiilullahtır.Aldığımız ikinci ders sıfat dersidir.Burada salik miracına başlayacaktır.Subut olan nisbet sıfatından geçti mi Miraç’a yükselmiş olur.İrfaniyetle kendi benliğinden çıkınca Hak’ın benliğine ulaşır.

İşte buna Miraç denir.Görülüyor ki aynı mertebede,aynı ayda Regaib ile Miraç gecesi başlamış oluyor.Bu Mirac’ı da yaptıktan sonra,yani Miraç gecesinden sonra,insanın vücud varlığı kalır.Vücud varlığından da geçti mi o zaman eline beratı verilecektir.Eline Beratını alması bütün günahların bağışlanmasıdır.Kendine arama sevgisine bahşetmesidir.Bu sevgiyle Rabbimizi arayacağız,onu bulduran vasıtayı bulacağız.Sonra da bulduğumuz vasıtaya rabet edeceğiz.Bize ne denildi ise bu emirleri o kişden değil,Allah’tan kabul edebildiğimiz idrakine erince de,biz kullar Rabbımıza rabet etmiş oluruz.

Bu gecelerin bizlere getirdiği anlamı gerek hocalarımız söylemekte,gerekse kitaplar yazmaktadır.Bizim bu geceleri ihya etmemiz gecelerin getirdiği manayı anlamamızdır.Yoksa bir insan nasıl bu geceleri ihya edebilir?Bu geceleri ihya etmemiz,ancak ilim ve irfaniyetle olacaktır.Bu gecelerin getirmiş olduğu manayı ilim ve irfaniyetle idrak edebilirsek,bu geceleri ihya etmiş oluruz.Yoksa ayakta durup da sabaha kadar ibadet etsen, bağırıp,çağırsan,yatıp kalksan, elinde yorgunluktan başka bir şey kalmaz. Bu geceleri idrak edebilmek ilimle olur. Her işin başı ilimdir,irfaniyettir. Bizler ilim ve irfaniyetle Mirac’ımızı yapacağız ve Rabbımıza kavuşmuş olacağız.Yoksa sadace ibadetle olacak dava değildir.

İnsan Allah’la bereber olduğu sürece Mirac’tadır.Gafletten sıyrıldığı,uzaklaştığı sürece Mirac’tadır.Kişinin gafleti,Allah’ı unutmasıdır. Fakat unutması Allah’tan ayrı olması demek değildir.İnsanların hayatı Allah’la beraberdir.Bir insan Allah’tan ayrı olduğu zaman yani Allah’ı unuttuğu zaman hayatı felce uğrar.

Demek ki bir insan kendisinin her an Allah’la beraber olduğunu unutmayıp ta bu zevkle yaşayabiliyorsa o kimse her zaman,her nefes Allah’la beraberdir.Kur’anı Kerimde böyle olanlar için; (Ellezine hüm ala salatihim daimün) “Onlar salatı daimidedirler” buyurulmaktadır.Namazdan murat Allah’la beraber olmaktır.Miracta bizleri bu hakikatleri anlatıyor.Suret namazında dünya derdini,dünya işini bırakıyoruz,Allah’ın huzuruna duruyoruz.Namaza durmazdan evvel biz Allah’la beraber değilmiydik ki, namaza durunca Allah’la beraber olalım.İşte burada daimi namaza erişen kimseler bilirler ki,kendileri ancak bir mazhardan ibarettir.Mazhar nedir? Latif olan varlıkların göründüğü yere mazhar denir.Cenabı Allah bizatihi latifdir.Yarattığı mahlukatın mazhariyetiyle zahir olmaktadır.

İnsan,mazharı tamdır.Cenabı Allah bütün varlıklarını insan mazharında zahir etmektedir.İşte bunu böyle bilen insan,her zaman,her nefes Allah’la beraber yatar,Allah’la beraber kalkar,Allah’la beraber yürür,Allah’la işler. Burada sükun ve harekatın Hak’la beraber olduğunu tefekkür eden bir insan her zaman namazdadır ve her zaman Mirac’dadır. Hiç bir an Allah’tan ayrı olmaz.

Demek ki bir insan,bir defa Rabbine arif oldu mu,artık o insan ne yaparsa yapsın Rabbından hiçbir zaman ayrı olamaz.Rabbını unutup da kendisini Allah’tan gayrı düşünse bile,yine gayrı değildir.Çünkü gayrı olmasını imkanı yoktur.

Deminki sohbetimizde geçmişti.(Ey Ademoğlu,sen olmasaydın ben olmazdım) senin mazhariyetin olmasaydı ben nasıl zahir olabilirdim?Beni gizlilikten görünmezlikten kurtaran,görüntüye çıkaran sensin.Çünkü Allah yaşar,bilir,duyar,görür,konuşur,irade eder ve güç kuvvet sahibidir.Bu varlıklarını da bütün insanlarda cüz’iyetiyle zahir etmektedir.

Bu itibarla bir insan cüz’dür,küll olamaz.İnsanlarda cüz’i sıfatların bulunması ve bazı kimselerin bizim cüz’i irademiz var,bu cüz’i irademizle iyiyi kötüyü ayır etmek selahiyetini Allah bize vermiştir,demeleri,Cenabı Hakk’ın varlıklarını,biz insanların cüz’i mazharlarıyla zahir ettiğindendir.Bu sıfatların,nasıl cüz’i veya külli olduklarını açıklayalım.

Bu sıfatların insanlara nisbet edildiği zamanki durumuna cüz denir.İnsanlar değilde Hakk itibar edilecek,nisbet edilecek olursa küll olur.Demek ki sıfatların cüz ve küll yapan mazharlarıdır.Cenabı Allah ne cüz ne de küll’dür.Bir yerde hem cüz,hem küll’dür,Ama,zatı itibarıyle ne cüz ne de küll’dür.Sıfat ve esmaları itibarıyla ise küll’dür.İnsanlara nisbet edilirse cüz’dür.Cüz,az birşey demektir.Cenabı Allah,külli olan sıfatlarını bir insanı cüz’i sıfatlarıyla zahir etmektedir.

Bir insan ne kadar görebiliyorsa,Cenabı Hakk o insandan o kadar görüyor demektir.Daha fazla değil.Bir insan kulağıyla ne işitiyorsa,Cenabı Hakk o kimseden o kadar işitiyordur.Daha fazla değil.İşte bu demektir ki ilim maluma tabidir.Biz malumuz.Allah alimdir.Biz nasıl malumatla Rabbımıza göründü isek,Rabbımız bizi öyle bilir ve gerektiği gibi tecelliyatını bizim mazhariyetimize zahir etmiş olur.

Demek ki, Cenabı Allah,yerine göre küll,yerine göre cüz’dür.Fakat zatı itibariyle ne cüz, ne de küll’dür, İsim ve sıfatları itibariyle ise küll’dür.